kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Şubat 2009, Salı
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Yorumlar

24.02.2009
Şimdi herkes 'milyoner'
"Milyoner"in (Slumdog Millionaire) iyi kalpli ve yakışıklı yoksul varoş çocuğu, TV'deki yarışmaya olan büyük ilgiyi görünce şaşırıyor ve neden herkesin bu programı pek sevdiğini soruyor. Arkadaşı da yanıtlıyor: "Bir başka aleme geçme, bir kaçış şansı değil mi işte?" Oscar ödüllerine damgasını vuran film, gerçekten de akıcı, dinamik anlatımı ve 'romantik' çözümlemesiyle tam bir 'kaçış sineması' örneği. Ancak o kadar da masum değil! Gerçek gücünü, içinde debelendiğimiz şu kriz ortamına verdiği genel geçer tavsiyeden alıyor. Yani onca yoksulluğa, adaletsizliğe ve dünya işlerine müdahil olamama gerçeğini ters köşeye yatırarak 'güç sende' sloganıyla sırt sıvazlıyor. Dolayısıyla aldığı sekiz Oscar'a şaşırmamak gerek.

SOSYAL AÇMAZ VE BİREY
Sefil Hindistan manzaralarını oryantalist 'refah' Batılı'nın gözüyle egzotik ve turistik bir tura dönüştüren enfes görüntüleri, Dickensvari yoksulluk edebiyatını 'kaderde yazılmış aşk hikâyesine' dönüştüren uyarlama senaryosunun katkısı da ortada. Zaten Oscar ödüllerinin çıkışı da 'Amerikan rüyası'na göbekten bağlı. Bu nedenle sosyal açmazları bireyin çabasına ve başarısına indirgeyen düşleriyle film, her yerine sinen Batı (burada İngiliz) medeniyetine olan hayranlığıyla da şahane bir göz boyama. Filmin 'Kim Beşyüz Milyar İster" misali yarışmasında 20 milyon Hindistan rublesi kazanan kahramanımızın aslında memleket sınırları dışına çıktığında cebinde 315 bin eurosu var. Yani milyonerlik de görece bir kavram. Ancak şan, şöhret ve paranın simgesi Oscar ödülleri düşünüldüğünde herkesin 'kutsal kase' misali heykelciklere sarılıp tapınması elbet anlaşılabilir. Ödül kabul konuşmalarında çocukluk hayallerinde şampuan şisesiyle yapılan provalar (Kate Winslet), çocuklarına verdiği mucize sözünü Oscar'la gerçekleştiren baba simgesi (Danny Boyle) gibi güzellemelere kulak vermek yeter. Ödül dağıtımında 'siyaseten doğrucu' dengeler de tutturulmuş. Sonuçta dağıtımcı şirketi kapısına mühürü vurunca ortalıkta kalıveren, vizyondan umut kesilince doğrudan DVD satışıyla çözüm aranılan "Milyoner" in ortalığı kasıp kavurması da epey ironik.
ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR

Oscar'lara Obama damgası
Amerika'nın yakın tarihinde hiçbir Oscar töreni böylesine siyasetin etkisinde kalmadı, döneminin özel koşullarını böylesine sadık biçimde yansıtmadı. 2009 Oscar ödüllerine öncelikle 'ilk Obama Oscar'ları' adı bile verilebilir. Çünkü tören, ABD'nin yeni dünyaya açılma siyasetinin bir platformu veya provası gibiydi.

ABD TABLOSUNA UYDU
Elbette çok iyi olan, ama nihayet bir başyapıt sayılamayacak "Slumdog Millionaire"e (sahi, bu filme niçin bizde "Varoş Milyoneri" adı verilmedi? Tam cuk oturan karşılığı bu değil mi?) tam sekiz ödül birden? Hayal görüyor gibiydik... Ya yabancı filmin bilinmeyen bir Japon (yani Asya) filmine gitmesi? İspanyol oyuncu Penelope Cruz çok beğenildiği için, onun ödülü bu 'yabancı hayranlığı' kategorisine dahil edilemez. Ama tüm geceye damgasını vuran Hint dansları ve müziği (Asya, yani ırak, uzak ülkeler egzotizmi ve farklı kültür şöleni), gözden kaçacak gibi değildi. Sonuç olarak, iddialı "Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi"nin üç yan ödülle yetinmesi, yılın Frank Langella, Meryl Streep, Mickey Rourke, Brad Pitt, Viola Davis gibi görkemli oyunculuk gösterilerinin unutulması yazık oldu. Ama Sean Penn'in Oscar'ı bile yine Obama'yla ilişkili sayılabilir: Penn zenci başkanın en büyük destekçilerinden biri değil miydi? 'Gay' bir siyasetçiyi canlandıran Penn'in ödül konuşmasının sonunda ABD'de eşcinsel evliliğin serbest bırakılması dileğiyse, bu modern ve çağdaş Amerika tablosuna çok iyi uydu.
ATİLLA DORSAY