Türkiye siyasal coğrafyasında kırılma, bize göre, 1979'daki Cumhuriyet Senatosu'nun üçte birinin yenilenmesi ve 5 boş milletvekilliği için yapılan seçimlerle başladı. Daha doğrusu, CHP'nin o seçim kampanyası çerçevesinde 10 Ekim 1979'da Kars'ta düzenlediği miting, ayrışmanın ilk habercisi oldu.
O tarihe kadar Doğu ve Güneydoğu'da hep coşkulu kalabalıklar tarafından karşılanan Bülent Ecevit, ilk kez CHP'nin sağlam kalesi diye bilinen Kars'taki mitingde yuhalandı, taşlandı. Ayrılıkçı unsurlar tarafından. Şeyh Sait isyanından ve 1950'lerdeki "49'lar Davası"ndan sonra
Türkiye'nin gündeminden çıkmış olan ya da çıktığına inanılan bölücülük hareketi o mitingle yeniden varlığını hissettirdi.
Elbette durduk yerde değil. Gençliği "Tabu" konularla tanıştıran ve tartıştıran ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'ndeki "Entellektüel coşku ve cesaret", daha sonra Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO) ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya taşındı. DDKO şubelerinde Kürt sorunu açık açık dillendirilmeye başladı. Ardından DDKO dışında bir örgütlenme hareketi daha uç verdi: Apocular. Hızla büyüdüler.
O kadar ki, 1979 Ağustos'unda Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, "Apocular, Doğu'yu kasıp kavuruyor" uyarısında bulundu, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e başvurup bu örgüte karşı tedbir alınmasını istedi. Dönemin Başbakan Yardımcısı Orhan Eyüpoğlu da, "Doğu Anadolu'da Apocu ve Kürtçü hareketlerin
Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit ettiğini" açık açık söylemek zorunda kaldı.
Tabii Doğu'daki bu hareketlenmede Ecevit Hükümeti'nde Bayındırlık ve İskân Bakanı olan Mardin bağımsız Milletvekili Şerafettin Elçi'nin gezilerinde
"Doğu'nun elçisi" diye karşılanması gibi etkenlerin de rolü oldu.
İşte 10 Ekim 1979'daki Kars mitinginde Ecevit'i yuhalayanlar, taşlayanlar tüm bu hareketlerin bileşimiydi: Dev-Gençliler, DDKO'cular, Apocular, KDP-T'ciler...
CHP o mitingten ve o ara seçimden sonra Doğu'daki kalelerini teker teker yitirmeye başladı. Gerçi bir yıl sonra, 12 Eylül darbesiyle başlayan dönemde tüm partilerle birlikte o da kapatıldı ama 1992'de yeniden açıldığında, süreç kaldığı yerden devam etti. Çünkü CHP, Kars ve daha sonra Diyarbakır travmasının etkisiyle, Doğu'ya artık başka gözle bakmaya başladı. 2007 seçimlerinde tutunabildiği son dal olan Tunceli'den de düşerek, Doğu'ya veda etti.
1987 ve 1991'de SHP'nin Doğu ve Güneydoğu'daki başarılarının bu sürecin dışında tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü SHP başarıyı bir yandan Doğu ve Kürt raporlarında yaptığı açılımlarla, diğer yandan da o bölgede gösterdiği Kürt adaylarla, sonradan Halkın Emek Partisi'ni (HEP) kuracak olan kadrolarla yakaladı.
Zaten bugün DTP'nin Genel Başkanlığı'nı yürüten Ahmet Türk'ün siyasi parkuru bile her şeyi anlatmaya yeterli: Siyasete CHP'de başladı, SHP'de devam etti, HEP'i kurdu, DTP'de devam ediyor.
Ankara görünmez bir sınır gibi Başbakan Erdoğan, "Baykal, Ankara'nın doğusuna gidemiyor" derken bu süreci ve geldiği noktayı kastediyor. Diyarbakır'da bir unsur daha ekledi: "DTP buraların CHP'si". Yani, DTP de Ankara'nın batısına gelemiyor. (Not: 2007'de İstanbul'da parti olarak değil, bağımsız adaylarla milletvekili çıkardı.)
Biz CHP'nin Ankara'nın doğusunda, DTP'nin de Ankara'nın batısında olmamasını, rejim, siyasal düzen ve toplumsal barış açısından kaygı verici buluyoruz. Çünkü bu tablo, zihinlerdeki ayrışmanın siyasi coğrafyaya yansıması, sokaklara inmesi, "Ötekileşme"nin kapısının aralanması anlamına geliyor. Zaten DTP'lilerin bazı demeçleri ve seçim konuşmaları da bu tehlikenin çanlarını çalıyor: Doğu ve Güneydoğu'da AK Parti'nin elindeki belediyeleri kazanma hedeflerini "Özgürleştirmek" veya "Kurtarmak" fiiliyle anlatıyorlar.
Tehlike daha da büyümeden harekete geçmek gerekiyor. Doğu ve Güneydoğu halkını yeniden kazanmak için elbette siyasal, ekonomik ve sosyal reformlar şart. Ama ondan da öte, CHP ile DTP'ye tarihi görevler düşüyor.
Baykal'ın yeniden Ankara'nın ötesine gidebilmesi için CHP bir süredir hazırlıklarını sürdürdüğü "Doğu açılımı"nı hızla ve cesaretle hayata geçirmeli. DTP ise Ankara'nın bu tarafında da var olabilmesi için, "
Türkiye partisi" projesini yeniden düşünmeli, tartışmalı.
Başka türlü nasıl etle tırnak olabiliriz; değil mi?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 23 Şubat 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/23//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.