- İçinizde müziğe dair kıpırtılar ne zaman başladı?
- Çok erken başladı müzik benim içimde. Anneme göre üç-dört yaşımdayken şarkılar söyleyip, ayna karşısında tarakla dans edermişim. Çok iyi hatırlıyorum, beş-altı yaşındaydım, dik yakalı bir kazağım vardı. Akşamları canım çektiğinde, pantolonumu çıkarırdım, o kazağı çekiştirip mini elbise yapardım. Minik bir sandalyem vardı, onun üstüne çıkıp, mutfak camını ayna olarak kullanıp, önüne geçerdim. Dans ederdim, kendime bakardım, şarkı söylerdim, çok hoşuma gidiyordu kendimi seyretmek, mini etekler, bacaklar açıkta falan. O zamandan belliymiş bugünler... Ben çocukken bile topuklu hastasıydım. Biri fotoğraf çekecekse hemen topuklu giymek isterdim. Ayakkabı topuğundan ses çıkardı, ben rahatlardım. O zamandan başlamış hikâyem, sahnede insanlar beni spor ayakkabıyla göremez, mümkün değil. Ben her zaman topuklu ayakkabılarımla olmalıyım, o zaman tam anlamıyla kadın hissediyorum kendimi.
- Mükemmeliyetçi bir yapınız mı var?
- Ben her yaptığım işin dört dörtlük olmasını çok isteyen biriyim. Mesela çok önemli bir konserimiz vardı, gece 12.00'de yurda geldim, o sırada okulun yurdunda kalıyordum. Ertesi sabaha sınavım vardı Flamanca.. Hiçbir şey çalışmamıştım. Ama o konser yorgunluğunun üstüne, sabah 05.00'e kadar çalıştım, bir saat uyudum, kahvaltımı yapıp sınava girdim. Böyle gecelerim çok oldu.
Yayın tarihi: 8 Şubat 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/08/pz/haber,61CE679F94494BD68268E0CC544B1733.html
Tüm hakları saklıdır.