Sophie Hunter * O büyüyü bozmak istemedim. Pasaportumu, eşyalarımı bıraktım. Yanıma hiçbir şey almadan üzerimdeki beyaz elbiseyle Hakan'a gittim.
* Duygularımızın yoğunluğu, normal koşullarda korkutucu olabilirdi. Ama hava, onun ve benim enerjimle titriyordu sanki...
* Yolculuk çok zordu, sürekli kusuyordum, hastaydım. Rengim yeşil olmuştu... Hakan'ın yanında acemi bir yolcudan başka bir şey değildim.
Hakan Öge * Deniz erkek işi. Denizlerde sadece erkekler var. Bu yüzden denizde karşıma yalnız bir kadın çıkabileceğini asla tahmin etmezdim.
* Sen git okyanusun ortasında, denize çıkmış çok ender kızlardan birisiyle karşılaş, bir de aranızda garip bir elektrik doğsun. Acayip bir şeydi.
* 'Nasıl böyle güçlü bir aşk olabilir, tanrım ne kadar şanslıyım,' diyordum..
* Kazara denizde olumsuz bir havaya yakalandığında büyük ihtimalle ölürsün, fırtınadan sıyrılmaya çalışıyorsun, iyi planlamalar yapıyorsun, ama gittiğin yerlerde hiç insan yok. Kayalar, deniz, penguenler, balinalar....
* Tek başına dünya turunu tamamlayan tek Türk olacaktım. Alnımın akıyla da başardım. O unvanı alamadım belki ama hayatımın kadınını buldum. Tek başıma yapmış olsaydım, kendimi bu kadar huzurlu ve doygun hissetmezdim.
* * * Yaşadığımız hayat, aslında seçimlerimizin bir bütünü. Kimimiz sınırların içinde kalmayı tercih ederken, kimimiz engelleri zorlayarak, korkularla yüzleşerek, hayallerimize doğru adım atmaktan çekinmiyoruz. Sonuçta başaramama ihtimali de olsa... Ama hayat da en büyük hediyesini, korkmadan hayalinin peşinden gidenlere vermiyor mu? En kıymetli hediyelerini, en zor anlara saklamıyor mu? Aynen Sophie Hunter ve Hakan Öge'ye yaptığı gibi... Birinin en büyük hayali, herkesin çılgınlık olarak gördüğü bir maceraya, tek başına atılmak, küçük yelkenlisiyle dünya turuna çıkmaktı. Zorlu mücadelede tek başına, yedinci ayını doldurmuştu. Diğeri, hayatını zorlaştıran her şeyden arınmak ve iç huzurunu bulmak için okyanusa çıkmıştı. İki yelkenli, bir gece yarısı yan yana düştü... Hayat okyanusun ortasında en büyük hediyesini sundu. Tanıştılar, aşık oldular. O günden beri birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Birlikte yaptıkları dünya turunu, birlikte kitaplaştırdılar. Duygularla Akmak, harika bir kitap. Okurken bilinmeyenlere doğru bir yolculuğa çıkarken, olağandışı bir aşka da tanıklık ediyorsunuz... Onları buldum, konuştum. Hakan Öge'nin söylediği şu laf beni çok etkiledi, sizin de bilmenizi istedim: "İç huzuru ne Everest'in tepesinde, ne okyanusun ortasında, ne tek başına dünyayı turlayarak buluyorsun. Huzuru içimde bulmam gerektiğini anladım..."
* * * - Sizinki gibi bir olağanüstü bir karşılaşma öyküsü duymadım.. - S.H: O günden beri mucizeye inanıyorum. Üstelik hayatımda ilk kez bir yelkenliyle denize açılıyordum. Kız kardeşim, kocasıyla birlikte çıktığı yolculuğa beni de davet etmişti. Onlara Atlantik Okyanusu'nu geçmeye yardımcı olmamı istediler. Kötü bir evlilikten çıkmış, boşanmıştım. Denizin bana iyi gelebileceğini düşündüm. Atlantik Okyanusu'nda Yeşil Burun Adaları'na gelmiştik. O akşam ablam, yandaki küçük yelkenlinin sahibini yemeğe davet etmiş. Hakan! İlk görüşte aşk gibiydi. Fırtına olduğu için 10 gün iki tekne yerinden kıpırdayamadı. 10 günde birbirimize çok aşık olmuştuk.
- Büyük aşk yani? Hem de tam ciddi bir işin ortasında diye düşündüğünüz oldu mu Hakan Öge? -H.Ö: Tek başıma Türkiye'den yola çıkmıştım. 15 yıldır fotoğraflar çektiğim Atlas dergisine 'Böyle bir projem var, tek başıma dünya turu yapacağım,' deyince heyecanlandılar. Bunu tek başına daha önce yapan biri yoktu. Birkaç ay sonra, hissettiğim o macera duygusu, 'Ben şöyle güçlüyüm, böyle güçlüyüm' düşüncesi falan tamamıyla eridi. Şimdiki teknoloji çok yardımcı. Radar kuruyorsun. Tekneyi oto pilota bağlıyorsun, kendi kendine gidiyor. Senden başka üç kişi varmış gibi. Kendimle bir hesaplaşmaya girdim. Ne gerek vardı. Halbuki bu sevdiğin insanla yapacağın bir şey olmalı. Tek başınayken egonu falan tatmin ediyorsun ama gerçek keyfi almıyorsun. Yedinci ayda inanılır gibi değildi, okyanusun ortasında karşıma Sophie çıktı.
- Sadece 10 gündür tanıdığınız bir adamla, iki buçuk sene, hem de ufacık bir teknede tehlikeli bir yolculuğa atılma isteği sizi korkutmadı mı? - S.H: Bir araya gelişimizin çabukluğu, duygularımızın yoğunluğu, normal koşullarda korkutucu olabilirdi. Ama doğada, hava benim ve onun enerjisiyle titriyordu sanki. Gizemli bir iletişimle sözcükler olmadan bedenlerimiz konuşuyordu. Hayatımda yaşamadığım bir şeydi. Birbirimize dokunmuyoruz ama bir bütün oluyoruz. Atlantik'i ayrı ayrı geçip 10 gün sonra Karayipler'de buluşmaya karar verdik. Hakan bizden önce yola çıktı. Atlantik, dümdüz, uçsuz bucaksız. Tüm seyahat boyunca ancak birkaç kilometre uzağınızda tekneler görebilirsiniz. Beşinci günde sabaha karşı yanı başımızda bir tekne belirdi. Hakan'ınkiydi. Ona merhaba demek için teknesine geçtim. Birbirimize sarıldık. 10. dakikada artık Hakan'ın teknesinde kalmam gerektiğini anlamıştık. 33 yaşımdaydım. Hayatımın ikilemini o an yaşadım. Kalbim, yolculuğa Hakan'la devam etmem gerektiğini söylüyordu. Hakan'ın da bir hedefi vardı. Önünde yıllar sürecek tehlikeli bir yolculuk vardı. Ama okyanusun ortasında iki teknenin mucizevi karşılaşması, bir işaretti... Evrenden gelen bu hediyeyi geri tepmek de istemiyordum. Hakan telsize geçti. 'Botu Sophie'yle mi yollayayım? Sophie'siz mi?' diye sordu. Bizimkiler önce bunun bir şaka olduğunu sandılar. Sonra işin ciddi olduğunu fark ettiler. Bu büyünün bozulmaması için, eşyalarımı bile almadım tekneden. Pasaportumu, her şeyimi bıraktım. Karaipler'de alacaktım. Üzerimdeki tek şey beyaz bir elbiseydi. 18 gün boyunca Hakan'ın giysileriyle idare ettim. - H.Ö: Beraber olmanın verdiği kuvvetle rotayı değiştirdik. Dünyada çok az denizcinin yaptığı zor rotayı seçtik. Güney Amerika'nın ucundan geçiyorsun, Patoganya ve Antarktika'ya çok yakın.
KIZCAĞIZ SİNİRDEN AĞLIYORDU - Kişisel bir hazırlık yapmadan, dünya turu planının bir parçası olmak sizi korkutmadı mı? - S.H: Çok zordu. Sürekli hastaydım, kusuyordum. Fırtına, sürekli ıslaksın. Rengim yeşil olmuştu. Bir süre sonra aramızda da gerginlik olmaya başladı. Ama ilişkimizden değil, doğa şartları yüzünden olduğunu biliyordum. Hakan'ın yanında acemi bir yolcudan başka bir şey değildim. Onu hayalinin ortağı hissetmiyordum kendimi. Hakan'ın hayatını zorlaştırıyordum. - H.Ö: Sophie'nin bir süre Bekçika'ya dönmesinin iyi olacağına karar verdik. Bu arada yolun en zor kısmını tek başına geçecektim. Sophie'nin kafası tam olarak yolculukta olamıyordu. Çok ızdırap çekiyordu. Ben de ızdırap çekiyordum ama bir amaçla bu ızdırabı çektiğin zaman sorun olmuyor: Kızcağız ağlıyordu sinirden. Bir şeye tam olarak karar vermemişsen ve hasbel kader orada bulunuyorsan ne yaparsan yap olmuyor. Uyum sağlayamıyorsun.
Yayın tarihi: 24 Ocak 2009, Cumartesi Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/24/ct/haber,D27B7114D9074A8FA5593E264D068441.html Tüm hakları saklıdır.