kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Pazar SABAH  
GÜLSE BİRSEL

Vücut deyip geçme!

Son günlerde House dizisine taktım! Belki seyretmişsinizdir, New York'taki bir hastanenin, eksantrik Dr. House tarafından yönetilen "Teşhis koyma birimi"ni konu alan başarılı bir dizi. Kanımca dünyanın en şanssız insanları, akla hayale gelmedik, kimi çok basit, kimi çok komplike belirtilerle hastaneye başvuruyorlar. House ve yardımcısı doktorlarsa, adeta bir cinayeti çözer gibi, seçenekleri teker teker eleyip, gerekirse hastanın evine gizlice girip aldığı ilaçları, evde kullanılan kimyasalları da araştırarak, olayı çözüp, teşhisi koyuyorlar! Hikaye boyunca hastaya her tür yanlış teşhis, tedavi, ilaç, ameliyat vesaire uygulanıyor ve genellikle beşinci veya altıncı tahminde, milyarda bir rastlanacak, sözgelimi "Ev böceklerinin yarattığı toksik bilmemne sendromu" veya "24 yıl önceki Çin seyahati sırasında yediği yemekten, bağırsaklarında kalıp beyne giden zıttırıpıt kurdu" gibi, zaman zaman iğrenç, ama hep ilginç bir hikayesi olan hastalıklar bulunuyor ve hasta kurtuluyor! Tabii hastalığın ne olduğunu çözme aşamasında yaşanan bu deneme-yanılma tedavi ve ameliyatlarına hangi Türk hasta nereye kadar tahammül ederdi, daha ikinci aşamada kaç doktor ve hastane değiştirmiş, kaç dava açmış olurdu, onu bilemiyoruz! Ama Dr. House'un hastaları cefakar ve sabırlı. Dizi de, benim gibi bir hastalık hastasını tımarhanelik edebilecek kapasitede olmasına rağmen, sürükleyici. Her bölümden sonra, öyküde bahsedilen hastalıklardan yarısını kendimde bulmam, seyir zevkimi biraz azaltsa da, ilgiyle takip ettiğim bir iş House! Bu dönem insan vücudu ve tıpla yakından ilgilendiğim bir dönem oldu dolayısıyla. Her gün oradan oraya taşıdığımız bu vücutla ilgili bilmediğimiz o kadar inanılmaz bilimsel gerçekler var ki. Okuyun, şaşırın, eşe dosta anlatın, muhabbet olsun: İnsanlarla şempanzelerin vücudunda, santimetrekareye düşen kıl sayısı aynıymış! Ancak bizlerde, bu tüylerin çoğu görünmeyecek kadar ince veya açık renk olduğu için, insanoğlu şempanzelere oranla daha estetik görünüyormuş! İnsan saçı, neredeyse yok edilemez bir malzemeymiş! Saç, soğuk, hava değişimi, su, hatta birçok asit ve kimyasala karşı dayanıklıymış! Beyin hücreleri Ansiklopedi Britannica'nın beş katı bilgi depolayabilirlermiş! Ve bu müthiş insan beyninin yüzde 80'i sudan oluşuyormuş! IQ'nuz ne kadar yüksekse, o kadar çok rüya görürmüşsünüz! Ama rüya görmediğinizi söyleyerek zekanıza hakaret etmeyin, çoğu rüyalar zaten hatırlanmazmış. Midemizdeki asidin gücü o kadar yüksekmiş ki, bir metal jileti bile eritebilirmiş! (Ama jilet yutup denemeye kalkmamanız, sözüme güvenmeniz daha akıllıca olacaktır!) Tek yumurta ikizleri hariç, her insanın kendine özgü, farklı bir vücut kokusu varmış... 60 yaşına gelinceye kadar, erkeklerin yüzde 60'ı, kadınlarınsa yüzde 40'ı horlamaya başlarmış! Gözlerimizin büyüklüğü, hayat boyu doğduğumuz günle aynı kalıyormuş, ama kulaklar ve burun hayat boyu büyümeye devam ediyormuş. (Bu benim için iyi bir haber değil!) Hastalıkların yüzde doksanının (evet sayıyla 90, yazıyla doksan!) oluşma veya ilerleme sebebi stresmiş! İnsanın öksürüğüyle çıkan sıvı ve beraberindeki mikroplar (Iyyy!) saatte 97 kilometre hızla ilerliyormuş! Hapşırık hızıysa saate 160 kilometreye kadar çıkıyormuş! Sabah kalktığımızda akşam yatarkenki halimizden, aşağı yukarı bir santim daha uzun olurmuşuz! (Eklem araları yerçekimi etkisiyle gün boyu daralıyormuş. Yani gün içinde yavaş yavaş çöküyormuşuz!) İnsan vücudunun en güçlü kası dil, en güçlü kemiği ise çene kemiğiymiş! (Bu konuda kadınlar ve erkekler arasında bir fark olup olmadığı, araştırmada yer almıyor!) Spor yaparak geliştirdiğiniz bir kasın, sporu bıraktığınızda eski haline dönmesi, o kasın oluşmasından iki kat daha uzun sürüyormuş! Benim gibi lapacılar için cesaret verici! Uyuduğunuz oda ne kadar soğuksa, kabus görme olasılığınız o kadar artarmış! Gözyaşı ve sümük, birçok bakterinin hücre duvarını kıran özel bir enzim içeriyormuş! Böylece milyonlarca mikrop, göz ve burun kanalından vücuda giremiyormuş. Bu arada insanoğlu, tüm canlıların içinde, duygusal sebeplerle gözyaşı akıtan tek canlıymış! Bir dahaki sefere kedinizin veya köpeğinizi hüzünden ağladığını iddia etmeyin, tıbben imkansız! Ve son olarak, yarın kendinize dikkat edin, çünkü pazartesi günleri, insanların en çok kalp krizi geçirdiği günmüş! Hafta sonu eğlencesinden sonra işe dönmenin stresinin bu artışın sebebi olabileceği söyleniyor.