kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Babam zincirle dövdü, evden kaçtım töre cinayetine kurban gidebilirdim...

ŞİRİN SEVER
03.01.2009
Kürt kimliği ve Kürt ismiyle sayısız zorluk yaşayan Rojin; artık devlet televizyonu TRT'de program yapıyor. Bu yüzden onu eleştiren de var, alkışlayan da. Kürtçe şarkı söylediği için yıllarca TV programlarına çağrılmayan Rojin, "Özel kanalların da Kürtçe müziğe evet demesi, Kürtçe'nin normalleşmesi adına TRT Şeş'e evet!" diyor..
- En baştan başlayalım mı? Bir Kürt kızı olarak nasıl bir ailede büyüdünüz, nasıl bir çocukluk yaşadınız?
- 10 çocuklu bir aile, açlık sınırında bir yoksulluk... Annem Lübnan doğumlu ama Suriye Kamışlı'da büyümüş. Çok zengin bir adamın kızıydı annem, korkunç zengin. Dedemin pasajları, iş yerleri var. Annemi bir Arap şeyhiyle nişanlamışlar, bileğinden dirseklerine kadar bilezik dolu...

- Baba nereli, nasıl biri?
- Mardin, Nusaybinli. Kimi kimsesi yok; kaçakçılık yapıyor. Saçlar upuzun, dalgalı, hippi gibi bir adam babam; kitaplarla arası çok iyi. Annem ise kara çarşaflı, sadece gözleri görünüyor. Dedemin dükkânında görüyor annemi ve vuruluyor. Kürt şair Cigerxun'la istemeye gidiyorlar, dedem çıldırıyor; "Benim çulsuz birine verecek kızım yok," diyor. Babama "Evimin önünden yürüdüğünü görürsem ayaklarını kırarım," diyor, babam bisikletle, atla geçiyor evin önünden. (gülüyor) Böyle bir sinir harbi. Konuşamıyorlar tabii annemle, yedi yıl sadece bakışıyorlar.

- Ve son çare, kaçıyorlar mı birlikte?
- Evet, babam onu altınlarıyla birlikte kaçırıyor bir gece! Adana'ya gelip bit pazarında çalışıyorlar. Annem çuval dikiyor, babam hamallık yapıyor. Kimse bilmiyor nerede olduklarını. Her yerde söylerim; "Zengin parasıyla, fakir karısıyla oynar," diye bir laf vardır, bizimkiler de o hesap, 10 çocuk yapıyorlar. Beşi hastalık, yoksulluk gibi nedenlerle ölüyor.

- Fakir ama mutlu bir çocuk muydunuz?
- İdealist, dindar bir anneyle Marksist bir baba arasında kaldık. Biri peygamberin ayetlerini söylüyor, biri de "Marks, Lenin diyor ki," diyor. Fakat babam özümsememiş bence okuduklarını; özümsese o kadar dayakla büyütmezdi çocuklarını...

- Döver miydi?
- Dayak cennetten çıkma derler ya; ona inanıyor, otorite kurmak için küçücük nedenler için bile dayağa başvuruyordu.

- Bu ortamda kendinizi nasıl hissediyordunuz?
- Çocukken konuşmayan, sessiz bir kızdım. Evimiz havaalanına bakardı, sürekli oturur uçakları izlerdim "Bir gün binebilecek miyim?" diye. Şimdi uçaktan inmiyorum! Ama evin dışında, arkadaşlarımla, erkeklerle sidik yarışı yapacak kadar arsız bir kızdım.

- Okul peki; baba okula yolladı mı sizi?
- Okula göndermek istiyor, sonuçta kendini Marksist görüyor ama ne kadar Marksist zaman geçince anlıyorsun tabii.

- Ne anladığınızı anlatır mısınız?
- Dayakla terbiye verilmeyeceğini biliyorum ama benim kişisel ahlakımda, yaşantımda yanlış yoksa, İstanbul'a gelip dağıtmadıysam, sapıtmadıysam aile terbiyesi aldığım içindir. O dayaklar dışında, korkunç bir asalet aşıladı ailem bana. Asalet parayla gelen bir şey değil; bir tür ahlak. Bize öğrettikleri bir sürü değer var. Bu dayaklar da şekillenmemiz için atılan dayaklar. Ama en son zincirle dövmüştü...

- Zincirle mi? Neden?
- Adana Belediye Konservatuvarı'na gitmek istiyorum diye! O zincirle vururken sadece oturdum ve gözüne baktım. Gözyaşlarım ağlamaktan değil ağrıdan akıyordu artık. Ondan sonra beni dövmedi zaten, lisedeydim. O günü hiç unutmam...

- Bütün çocuklarına karşı mı sevgisizdi babanız, siz hayatınıza farklı bir yön vermek istediğiniz için mi?
- Zaten bizde utanır erkek, büyüklerinin yanında çocuğunu sevmeye, gelenek böyle. Mesela çocukken 'kulun olsun, köpeğin olsun' diye çocuğu tanıştırırlar birine. Bunu da anlayamam. Böyle bir çocukluktu işte...

- Bulunduğunuz ortamdan kaçmak adına mı sanatla, müzikle ilgilenmeye başladınız peki?
- Genç kızlık dönemimde, herkesi taklit ederdim, kendimle de dalga geçiyordum ayna karşısında. Çocukken bir sürü meslek değiştirdim; önce hemşire olacaktım, sonra doktor olup herkesin hayatını kurtarmaya karar verdim, en sonunda "Bütün meslekleri yapabilmek," diye tiyatrocu olmaya karar verdim. Fakat istediğim şey Kürtler'de küfür gibiydi! "Sen tiyatro musun?" diye bir laf vardır Kürtler arasında; yani ucuz kadın, hafifmeşrep, basit olarak görülüyor.
Haberin fotoğrafları