Ah düşes, vah düşes... Yaktın bizi düşes... Sen, İngiliz Krallığı'nın soylu üyesi, unvan sahibi kadın, İngiltere'nin yemyeşil çayırlarını bırakıp bizim kavruk bozkırımıza gel... Ankara'nın zaten adı çıkmış çocuk yuvasına gir. İçeride olup biten tüm rezaleti kameraya al ve de sonra, TV'de oynatmaya kalkış... Yakışıyor mu sana Türkiye'yle böylesine uğraşmak? Galiba bu olandan almamız gereken tüm dersler, yine boş bir ulusal gurur maskesinin ardında kaynayıp gidecek. Öncelikle, elin düşesi saray eğlencelerinden vazgeçip bir geri kalmış ülkeye gelerek niye böyle gazetecilik oynuyor? Bu ülkenin soyluları değilse de (o tabaka bizde yok) en azından zenginleri bundan ders alabilir mi? Her gün magazinlere yansıdığı gibi, vur patlasın çal oynasınla vakit geçirmekten biraz yorulup düşesin rolüne soyunsalar nasıl olur? Sonra, o çocuk yurdunun durumu daha 2005 yılında ortaya çıkmış. Üç yıldır hükümet neredeydi? Ve kimi zaman duruma tam zamanında el koyan sorumlu bakan Nimet Çubukçu bu kez niye bu kadar ağırdan aldı? Ağırdan almak bir yana, düşes bir de elinin hamuruyla bu işlere karıştığı için eleştiriliyor, amacının Türkiye'yi zor duruma düşürmek olduğu söyleniyor. Yahu, bu İngiltere Türkiye'nin ABD üyeliğini sürekli destekleylen ülke değil mi? Ve işte hemen hep yücelttiğiniz, çağımızın gerçeği diye sunduğunuz küreselleşme (globalizasyon) de bundan farklı bir şey mi? Artık hiçbir ülkenin mahremi yok, hiçbir suç, yanlışlık veya zulüm ilgi dışı kalmıyor. Özellikle insanlık suçu denilebilecek her şey, karşısında tüm dünyayı buluyor. Bu da böyle biline...