Birçok köşe yazarı dile getirdi. Yunanistan'daki olaylar devletin haksız bir fiiline tepki niteliği kadar, Vandalizm özellikleri de taşıyor.
Sokaklara taşan gençler, bir gencin polis kurşunu ile öldürülmesindeki haksızlığa tepkiyi dükkânları yağmalayarak, otomobilleri yakarak gösteriyor.
Aslında benzer görüntüleri biz Diyarbakır'daki gösterilerden biliyoruz.
Orada da sokaklara dökülen çocuklar ellerindeki taşlarla dükkânlara zarar verme çabası içindeydi.
Bu bir öfke ve nefret belirtisi. Bunda hemfikiriz. Yüzyılın başındaki işçi eylemleri de böyle değil miydi? Fabrikalarda çalışan işçiler mutsuzluk ve umutsuzluğa kapılınca makineleri tahrip edip greve giderdi.
Ellerinden gelen tek şey, üretim araçlarını etkisiz hale getirmekti.
Bunu yaparken aslında kendilerini de etkisiz hale getiriyorlardı çünkü üretim araçları olmadan işçi sınıfının olması gerekmezdi.
Marx çıkıp işçi sınıfına yeni bir siyaset yolu gösterene kadar durum buydu.
Marx işçilere üretim araçlarını tahrip etmek yerine onların sahibi olmalarını önerdi. Bu siyasi bir çıkış yoluydu.
Siyasi bilincin eyleme yol göstermesi sonucu, farklı siyasi bir tablo ortaya çıktı. Sosyal demokrasi buradan kendine görev biçip üretim araçlarının özel mülkiyette kalması, işçilerin de temel bazı haklara sahip olması koşuluyla bir arada barış içinde yaşanabilecek bir model önerdi.
Bu sanayi toplumuna yönelik bir çözümdü.
Bugün sanayi ötesi bir toplum modelinde yaşıyoruz.20'nci yüzyılın başında üretilmiş siyasi modeller günümüzün hem ekonomik, hem moral krizine çözüm bulamıyor. Eskiden hoşnutsuzlukta birçok kesim hemfikir ama yerine neyin konulabileceği konusunda henüz yeni bir fikir yok.
Fukuyama tarihin sonunu ilan ederken aceleci davranmıştı.
Gelir dağılımının bu kadar bozulduğu, kimilerinin milyarlarca dolar servet sahibi olduğu, milyonların ise açlık tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir düzende tarihin sonu gelemezdi.
Yunanistan'da parlayan tahripkâr öfke bunun bir göstergesi.
İnsanların içinde bulundukları düzenden mutlu olmadıkları bu ekonomik kriz ortamında iyice açığa çıkıyor.
Ama bu sadece maddi bir mutsuzluktan ibaret değil.
Geleceğe inanç boşluğu da söz konusu.
Bu gerçeğin şu anda öfke eylemleriyle dışa vurumuna tanıklık ediyoruz.
Bu kriz derinleştikçe bu öfkenin siyaset alanına çekilmesine, mevcut sistemin karşısına daha insani ve eşitlikçi bir model önerisinin gündeme gelmesine tanıklık edebiliriz.
Sonu gelmeyen tarih bunun böyle olduğunu gösteriyor bize.
Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla çöken solun yerine yeni bir sol mutlaka çıkacaktır. Böylesine eşitsiz bir dünyada başkası düşünülemez zaten.
Yayın tarihi: 14 Aralık 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/14//haber,3CED9E2FF80D4F219C42FBB9AEE88B84.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.