Bizim gençlik yıllarının hâkim simgesi de ayağa giyilen bir şeydi aslında, postal.
Yeşil parka, atkı ve postal giymiş bir genç görünce "devrimci" olduğunu anlardınız.
Devrimci olmanın ilk raconu kıyafetti.
Parka gerillanın tercihiydi, siz kentte parka giyerek kendinizi bir anda bu sınıfa sokuyordunuz.
Bir film kahramanı olmak gibi bir şeydi bu.
Aşağı sarkık bıyık da "ülkücüler"in simgesiydi.
Simgeler aslında sizi olmadığınız bir kategoriye koyar.
Marx okumadan, kadın-erkek eşitliğine inanmadan sadece bir postal ve parka ile kendinizi toplumsal açıdan devrimci sınıfına koyabilirsiniz.
Tıpkı bugün başı örtülü her kadının kimi kesimlerce "gerici" sınıfına konulması gibi.
Seçtiğiniz simgeler sizin adınıza konuşur, sizi sınıflandırır, yargılar.
O simgeye göre, aşağılanabilir veya yüceltilirsiniz, elbette içinde bulunduğunuz ortama göre.
Başörtüsünün Sultangazi'deki anlamıyla Nişantaşı'ndaki anlamı aynı değildir.
Ama simgeler anlamı ne olursa olsun siyasette önemlidir.
Günümüz dünyasında uzun siyasi açıklamalardan çok bir slogan, bir simge size aidiyet duygusu verip o ortamdaki yerinizi seçmenizi sağlayabilir.
Bush'un Irak ziyareti sırasında kafasına fırlatılan "pabuç" aslında bu işlevi görmüştür.
O pabuç olmanın ötesinde, ülkelerini yıkıp yerle bir eden bir siyaseti başlatan siyasetçiye duyulan öfkenin simgesi haline gelmiştir.
Tüm Arap aleminde ayakkabı üzerine övgüler düzülmesi, Irak'ta ayakkabının baş tacı edildiği gösteriler düzenlenmesi, birikmiş öfkenin dışavurumudur.
Elbette şimdi gazeteciler arasında bir gazetecinin basın toplantısı sırasında bir devlet başkanına protesto eyleminde bulunması etik açıdan sorgulanacaktır.
Meslek açısından bunun yanlışlığı çok açıktır ama bu işgale uğramamış, bebeğinden kadınına yüz binlerce yurttaşı öldürülmemiş bir ülke için geçerli bir tartışma olabilir.
Dünyanın bir ucundan gelip bir ülkeyi işgal edip insanlarını birbirine kırdırtmak, doğal kaynaklarını yağmalamak ne kadar etik, önce bunu tartışmak gerekir herhalde.
Sonuçta ayakkabı fırlatmak barışçıl bir protestodur.
Kabadır ama sonuçta barışçıldır.
Irak halkının büyük çoğunluğunun hissiyatını dile döken bir eylem olmuştur.
Iraklı işgalden, yıllardır ödediği bedelden, bitip tükenmeyen intihar saldırılarından bıkıp usandı.
Ne can, ne mal, ne namus güvencesi kaldı.
Bu hikâyenin başrolündeki isim, büyük bir iş gerçekleştirmiş edasıyla gelip kahramanlık yapmamalıydı en baştan.
Bir pabuç bir anda tüm yaptıklarının ne kadar korkunç olduğunu anlatmaya yetti.
Kahramanını da günümüz koşullarında bir günlüğüne de olsa dünya çapında bir şöhret haline getirdi.
Zaten modern hayatın anlamı da sonunda buna gelip dayanmıyor mu?
Seçtiğiniz simgelere ve beş dakikalığına da olsa ünlü olma arzusuna.
Yayın tarihi: 16 Aralık 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/16//babahan.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.