Giriş Saati : 04.12.2008 13:49 Güncelleme : 04.12.2008 21:33
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, toplumdan gelen ''Küresel krizin neresindeyiz? Krizin dibi göründü mü?'' yönündeki yaygın sorulara karşı, küresel mali krizin birinci perdesinin sona ermekte olduğunu değerlendirdiklerini, ancak bunun, reel sektörde yarattığı tahribatın boyutunun, ölçüsünün ve süresinin nerede biteceği konusunda henüz net bir görünümün olmadığını söyledi.
Yılmaz, Dünya Gazetesi ve Ege Bölgesi Sanayi Odası'nın işbirliğinde İzmir'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu toplantıda, küresel mali kriz ve bunun Türkiye'ye yansımalarını değerlendirdi.
Dünyada 2007 yılı itibariyle etkileri görülmeye başlanan mali piyasalardaki dalgalanmanın, Eylül ayında ABD'nin önde gelen yatırım bankalarından Lehman Broders'ın iflas başvurusunda bulunmasıyla büyüdüğünü hatırlatan Yılmaz, bunun sonucunda risk algılamalarındaki bozulmayla finansal kuruluşların birbirlerine borç vermeye isteksiz davranma eğilimine girdiğini ve bankacılık finans sektöründe Ekim ayı itibariyle toplam zararın 1 trilyon ABD dolarına ulaştığını belirtti.
Yılmaz, dünya genelinde mali piyasalarda yaşanan bu sıkıntı hakkında bugün toplumda en çok tartışılan konunun, ''Krizin neresindeyiz, dibi görüldü mü? Buradan nereye gidebiliriz?'' olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
''Değerlendirmelerimiz, bize şunu gösteriyor; ABD'de konut sektöründe başlayan ve mali sektörün geneline yayılan bu problemin birinci perdesi sona ermek üzere. Fakat bunun, reel sektör üzerine kesinlikle bir tahribatı oldu. Bu tahribatın boyutunun, ölçüsünün ve süresinin nerede başlayıp, nerede biteceği konusunda henüz çok net bir resim yok. 2008 yılı son çeyreğiyle ilgili bilançolar 2009 yılı ilk çeyreğinde açıklanacak. Bunun bir kısmı 2009 yılı ortalarına doğru gelecek ve öyle tahmin ediyorum ki, mali sektörde başlayıp reel sektöre sıçrayan ve orada çıkan birtakım tahribatlar, zaman içerisinde ortaya çıktıkça, tekrar dönüp mali sektörü etkilemesi söz konusu. O nedenle, 'Krizin neresindeyiz, dibini gördük mü?' sorusunun cevabı henüz net olarak verilemiyor. Dolayısıyla buradan çıkarmamız gereken sonuç, 'Bugüne kadar gösterdiğiniz ihtiyatı bundan sonra da göstermeniz' şeklinde olmalıdır. Sorun henüz bitmiş değil.''
Küresel finansal piyasalarda yaşanan bu krizin, önceki dönemlerdekilere göre farklı olduğunu ifade eden Yılmaz, şöyle devam etti:
''Önceki kriz dönemlerine kıyasla dünya piyasalarının toparlanmasının daha uzun bir süre alacağı beklenmektedir. IMF, küresel büyüme hızının 2009 yılında yüzde 2,2'ye gerileceğini tahmin etmektedir. Bu oran, dünya ekonomileri için küresel bir resesyon anlamına gelmektedir. Öte yandan, OECD'nin yayınladığı son raporlar, önümüzdeki yıl 30 üye ülkeden 21'inde resesyon yaşanacağını öngörmektedir.''
TÜRKİYE'YE ETKİLERİ
Yılmaz, küresel likidite koşullarında yaşanan olağanüstü değişimlerin, uluslararası likidite koşullarına duyarlı diğer ülkeler gibi Türkiye'yi de olumsuz yönde etkilemekte olduğunu belirtti.
Bu dönemde, Türkiye'nin risk primi göstergesinin, diğer gelişmekte olan ülkelerin risk primine paralel şekilde artış gösterdiğini ifade eden Yılmaz, ancak Türkiye'nin risk primindeki bu artışın, diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha düşük seviyede gerçekleştiğine dikkati çekti.
Yılmaz, Türkiye'nin, bugün içinde bulunduğu ortam, Türk Lirası'ndaki dalgalanma dikkate alınarak 2006 Haziran ayındaki kriz durumuyla kıyaslandığında, çok daha iyi konumda olduğunun görüldüğünü ifade ederek, ''O dönemde uluslararası piyasalardaki gelişmelerden kopuktuk, bizde daha fazla dalgalanma oldu. Ama bugün şunu görüyoruz ki, dünyadan kopuk değiliz, hatta dünyadaki bazı ülkelerden daha iyiyiz'' dedi.
FAİZ ORANLARINDAKİ ARTIŞ
Türkiye'de Ağustos ayında siyasi belirsizliklerin ortadan kalkmasıyla düşme eğilimine giren faizlerin, küresel risk algılamalarındaki bozulmayla birlikte tekrar artış eğilimine girdiğini kaydeden Yılmaz, şöyle konuştu:
''Ekim ayı sonunda yüzde 25'e kadar yükselen gösterge niteliğindeki ortalama faiz oranı, bugün itibariyle yüzde 20 seviyesine gerilemekle beraber, TCMB gecelik faiz oranın üzerinde seyretmeye devam etmektedir. Buradan TCMB politika faizleriyle piyasa faizleri ilişkisini rahatlıkla çıkarabilirsiniz. Görülüyor ki, bu ilişki biraz kopuk. Benzer şekilde ülkemiz EUROBOND piyasasında işlem gören tahvillerinin faizlerinde ve kredi iflas takası piriminde de artış gözlenmiştir.''
REEL SEKTÖRÜN DURUMU
Finans piyasalarında yaşanan gelişmelerin reel sektör üzerindeki etkilerine de değinen Yılmaz, şunları kaydetti: ''Artan risk algısı ve küresel krizin bankalar üzerindeki olumsuz etkisiyle diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de iktisadi faaliyetlerde belli bir yavaşlama gözleniyor. Sanayi üretimi, 2008 Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 5,5 oranında azalmıştır. İmalat sanayisinde kapasite kullanım oranı da 2008 yılı Eylül ayında geçen yıla göre 4,1 puan azalarak yüzde 79,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. Öncü göstergeler, iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın önümüzdeki dönemde de devam edeceğine işaret etmektedir.
Yine mevcut göstergeler, özel tüketim talebinde 2008 yılının ikinci çeyreğinde belirginleşen yavaşlamanın, yılın ikinci yarısında da devam ettiğine işaret etmektedir. Mevsimsellikten arındırılmış veriler, yurt içine yapılan otomobil ve beyaz eşya satışlarında daralmaya işaret etmektedir. Gelecek üç aylık döneme ilişkin iç piyasa satış beklentileri belirgin bir düşüş gösterirken, tüketici güven endeksleri küresel düzeyde yaşanan krizin de etkisiyle hızla gerilemiştir.''
Yılmaz, toplam yatırım harcamalarına ilişkin öncü göstergelerin de bu alanda yılın ikinci çeyreğinde yaşanan yavaşlamanın, yılın üçüncü çeyreğinde de devam ettiğini gösterdiğini, perakendecilik ve ticari faaliyetlere bakıldığındaysa 2007 yılı genelinde yüzde 5,5 olan karşılıksız banka çek adedinin takas odasına ibraz edilen toplam çek adedine oranının bu yılın ekim ayı itibariyle yüzde 5,3 seviyesinde gerçekleştiğinin görüldüğünü kaydetti.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, toplam talebi canlandırmak üzere gevşetici mali politikalar uygulanması konusunda IMF'nin de bazı tavsiyelerinin bulunduğunu belirterek, ''mali alan varsa belki toplam talebi canlandırmak üzere gevşetici mali politikalar uygulanabilir. IMF de bunu tavsiye ediyor. bizim gibi ülkelerin mali alanı yok. Biz genişletici politikaları yapamayız, yapmamalıyız diye düşünüyorum'' dedi.
Yılmaz, sanayicilerin küresel krize karşı alınması gereken önlemlerle ilgili sorularını yanıtladı. Yılmaz, ülkelerin global ortamda yaşanan kriz sonrası yapabilecekleri şeylerin belli olduğunu ve bu adımların da atıldığını belirterek, şunları söyledi:
''Bu tür sorunlar çıktığında ülkelerin yapabileceği işler belli. İlk savunma hattı, merkez bankaları ya krediyi ucuzlatmak için faiz oranlarını düşürüyor, piyasanın likidite ihtiyacını karşılıyor ya da faiz oranlarını değiştirmeden likidite sunuyor. Bu birinci savunma hattı, bunu ABD ve AB merkez bankaları yaptı. Eğer bu yeterli olmazsa ikinci savunma hattı sistemik olarak gözetim ve denetimle ilgili yapılacak şeylere bakılır, bu da yapıldı, Avrupa ve ABD'de açığa satışlar yasaklandı. Bu da yetmezse, ki yetmedi, sonuçta bizim aynen 2001'de yaptığımız gibi kamunun üzerine bir yük geldi. Vergi mükellefi bu zararları üstleniyor ve sistem yeniden realize ediliyor. ABD ve Avrupa'daki hükümetlerin bugün itibarıyla yaptıkları bu. 'Biz bunu niye yapmıyoruz' sorusunun cevabı, bizim ihtiyacımız yok. Biz bunu 2001'de yaptık, bize milli gelirin yüzde 25'i kadar yük getirdi. Onun dışında ne yapılabilir? Eğer ülkelerin bütçeleri imkan veriyorsa, mali alan varsa, belki toplam talebi canlandırmak üzere gevşetici mali politikalar uygulanabilir. IMF de bunu tavsiye ediyor özellikle bu konuda imkanı olan ülkelere. Ama bizim gibi ülkelerin mali alanı yok, biz bu tür genişletici politikaları yapamayız, yapmamalıyız diye düşünüyorum. Çünkü bizim böyle bir alanımız yok.''
BELİRSİZLİK
Yılmaz, IMF ile anlaşma süreci konusunda ekonomiler için en kötü hususun belirsizlik olduğunu, belirsizliğin ne kadar erken ortadan kalkarsa, bunun tüm kesimlere o kadar menfaat getirdiğini belirtti. Yılmaz, ''Bulunduğumuz nokta şu, benim bilgilerime göre biz Türkiye olarak durumumuzu IMF'ye arz ettik, ön teklifte bulunuldu. IMF bize geri bildirimde bulundu. Biz şimdi geri bildirimde bulunuyoruz. Nasıl bir şekil alacağı konusu, henüz benim elimdeki bilgiye göre de net değil'' diye konuştu.
Bir sanayicinin gelecek dönemde kurlarla ilgili tahminini sorması üzerine Yılmaz, kur ve faizleri etkileyen faktörleri bilmelerine rağmen bunların her zaman aynı sonuçları vermediğini, kur ve faizlerin gelecekteki seviyesini bilse bile bunu kimseyle paylaşmayacağını belirterek, Merkez Bankasının böyle bir taahhüt altına giremeyeceğini kaydetti.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun zorunlu karşılıkların düşürülmesi talebiyle ilgili bir soru üzerine Yılmaz, ''Ne yapacağımızı bir plana, projeye bağladık, önceliklerini belirledik. İhtiyaç duyulduğunda günü geldiğinde bunu yapacağımızı söyledik ve olduğumuz yerde de duruyoruz'' dedi.
DÖVİZ REZERVLERİ
Bir sanayicinin, Merkez Bankasının net döviz rezervinin ne kadar olduğu yönündeki sorusunu yanıtlayan Yılmaz, şöyle devam etti: ''Bizim döviz fazlamız var. Bugün itibariyle devletin borçlarının tamamının bugün itibariyle ödeneceğini varsaysanız, bugün itibariyle Merkez Bankasının işçi dövizlerinden gelen borçlarının tamamının ve işçilerimize geri ödeneceğini varsaysak, onun dışında Merkez Bankasının kamuya borcu varsa bunları düştükten sonra ne kadar dövize kalıyor diye sorarsanız, döviz rezervi buna yetmiyor. Bir dönem itibariyle yapılır ve bir yıl içindeki döviz yükümlülüğünün kime ne kadar borç ödeyecek bunu biliriz. Buna baktığımızda yine de döviz rezervi açısından önemli açıdan netteyiz'' diye konuştu.
Rezervin toplam 70 milyar dolar olduğunu, bunun içinde farklı para birimlerinin de bulunduğunu dile getiren Yılmaz, bu rezervleri kanunun verdiği yetkiler çerçevesinde değerlendirdiklerini söyledi. Yılmaz, şöyle konuştu:
''70 milyar dolarlık rezervimizin çok az bir kısmı Merkez Bankası kasalarında efektif olarak duruyor. Geriye kalan kısmı muhabir hesaplarımızda. Paranızdan bir şey kazanabilmeniz için bankaya yatırmanız lazım. Dolayısıyla biz bunu kasamıza koyarsak bir şey kazanamayız. Bundan bir şey kazanabilmemiz için bunu birilerinin değerlendirmesi gerekiyor. Bunlar dış muhabirlerimizde. Amerikan doları, Amerikan muhabirlerimizde gibi. Aynı şekilde altını da değerlendiriyoruz. Türkiye'nin 116 ton altını var. Altının bir miktarı Ankara'da Merkez Bankası'nın altındaki kasalarda duruyor. Geri kalan yurt dışı muhabirlerimizde. Kasadaki altın size bir şey kazandırmıyor. Yurt dışında altınınız olursa zaman zaman buna talep geliyor. Bunu verdiğinizde, 3 ton altınınızı Eylül ayında verdiğinizde, yılbaşında 3 ton 250 kilo dönüyor. Muhabirler ise merkez bankaları.''
DALGALI KUR SİSTEMİ
Dalgalı kur sistemiyle ilgili bir soru üzerine Yılmaz, dalgalı kurun önemli bir şok eriticisi olduğunu, bundan vazgeçmeyi düşünmediklerini belirtti.
Merkez Bankası'nın yüksek faiz, düşük kur gibi bir politikasının bulunmadığını, kendilerine verilen fiyat istikrarı çerçevesinde beklentileri yönetmeye yönelik faiz politikalarının bulunduğunu belirten Yılmaz, kurları değerli tutup enflasyonu düşük çıkarma gibi bir amacın bulunmadığını kaydetti.
Yılmaz, yeni dönemde şirketlerin yurt dışı borçlanmalarının cari açığın finansmanında çok önemli rol oynadığını ifade ederek, ''Bizim reel sektörümüz yüzde 180'ler civarında dış piyasalardan eylül ayında bu çalkantıda borçlanabildi. Bizim de buradan çıkardığımız sonuç. Bu kadar çalkantıya rağmen yabancılar, borç verenler neye güvenerek borç veriyorlar? Biz de kendimize soruyoruz. Varsayıma dayanarak bankalarımızın yurt dışında önemli teminatları var diye düşünüyoruz. Hiç kimse teminat olmadan bu borcu vermez diye düşünüyoruz'' şeklinde konuştu.
BANKALAR VE REEL SEKTÖR
Kriz ortamında bankalarla hükümet arasındaki ilişkilerin önemi hakkındaki bir soruyu yanıtlayan Yılmaz, şu bilgileri verdi:
''Biz şunu söylüyoruz, ekonomi bir bütün. Bankalar tasarrufçularla yatırımcılar arasında bir köprü. Dolayısıyla reel kesimle bankaların ilişkisi kısa vadeli çıkarlar üzerine kurulmamalı. Orta ve uzun vadeli ortak çıkarlarda birleşilmeli. Reel kesim, bankacılık kesimi ayrımını doğru bulmuyoruz. Biz bir bütünüz, aynı gemideyiz. Herkes bunu söylüyor. Dolayısıyla bankalar aldıkları paraları sanayicilere kullandırmasalar, zarar ederler. Kullandırırlarken de onların bir takım riskleri var. Bir yerlerden fon alıyorlar, bu para bunların parası değil. Her ikisinin menfaatini birden gözetmek durumunda.''
Merkez Bankasının, ekonominin ihtiyaç duyduğu likitideyi vermeye devam edeceğini, kendilerinin mali kesime ''Biz sizin ihtiyaçlarınızı karşılayacağız, likidite sıkıntısı çektirmeyeceğiz. Siz de reel sektöre gereken ihtimamı gösterin, onlara yapılabilecekleri mevcut konjonktür içinde yapmaya devam edin'' dediklerini ifade etti.
Yılmaz, krizin ne zaman biteceğiyle ilgili bir soru üzerine ise sözlerini tekrarlayarak, şunları ifade etti:
''Finansal piyasada başlayan bu krizin birinci perdesinde sona doğru yaklaşıldı. Buradan reel sektör üzerine nasıl bir hasar verdiği çok önemli. Önümüzdeki dönem bunu göreceğiz. Buradan da tekrar dönüp finans kesimini vurabilir. İhtiyatta olalım diyoruz. Söylediğimiz sadece bu. Önümüzdeki dönemde inişler çıkışlar göreceğiz. Önce reel sektördeki tahribatı göreceğiz. Bunun 2008 yılı son çeyrek bilançolarının açıklandığı dönemde göreceğiz. Bu piyasayı dalgalandıracaktır. Bu en erken 2009 ilk yarısının sonunda yaşanacaktır.''
MEVDUAT GÜVENCESİ
Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, mevduat güvencesiyle ilgili yeni bir düzenleme olup olmadığına ilişkin soru üzerineyse Türkiye'nin etrafındaki ülkelerin güvence miktarını artırarak ve kapsamını genişleterek rekabette avantajlı konuma geçtiğini, ancak şu an için acil olarak alınması gereken bir tedbirin bulunmadığını bildirdi.
Yılmaz, şöyle devam etti: ''Eğer buralarda bir sıkıntı varsa, bunun giderilmesi için bir takım tedbirler alınabilir, ama bugün itibarıyla bankalarımızda acilen önlem alınmasını gerektirecek mevduat açısından bir sorunla karşı karşıya değiliz. Ama bu olmayacağı anlamına gelmez. Bizim bundan sonra mevduat güvencesiyle alabileceğimiz tedbirin çerçevesi, ortaya çıkan dezavantajlı durumu ve bozulan rekabet koşullarını nasıl düzeltebiliriz perspektifiyle olmalı.''
Bankacılık sistemindeki verilerin uluslararası standartların üzerinde seyrettiğini, bankalarda şu an için bir sorun bulunmadığını ifade eden Yılmaz, ''Rakamlar açısından bankalarımızda bir sorun yok. Bunun nedeni 2001 krizi sonrası alınan tedbirler. Önümüzdeki dönem zor olacak, artık bolluk dönemi bitti kıtlık dönemine giriyoruz. Maliyetler yükselecek ve borç alınabilir verilebilir fonlarda daralma olacak. Bu durumu gözününde bulundurarak herkesin ihtiyatlı olması gerekir'' şeklinde konuştu.