PİYASALAR iki kritik karara kilitlenmiş durumda.
1-Reel sektörü ve ihracatı destek paketi.
2-IMF ile varılacak anlaşmanın içeriği ve zamanlaması.
Şu anda
Türkiye-IMF ilişkileri karşılıklı elektronik posta alışverişi ve video konferans yoluyla sürdürülüyor. Hükümet'in günlerdir çalıştığı, AK Parti'nin Kızılcahamam Kampı'nda ele aldığı "kriz direnç paketi" de IMF ile müzakere ediliyor. Washington'daki G-20 Zirvesi'nden sonra yer yer ezber bozan tutumu ile ön plana çıkan IMF'den yine alışılmış sinyaller gelmesi Ankara'nın canını sıkıyor. Pazarlıkların ana ekseni de giderek netleşiyor.
1-IMF, yeni programa başlamadan önce ciddi "mali ayarlama" istiyor.
2-Reel sektör paketinin vergi tabanını aşındırmasına ve geri dönüşü olmayan alanlara kaynak aktarılmasına karşı çıkıyor.
3-İhtiyati Stand By yerine Stand By'da ısrar ediyor ve
Türkiye'nin beklentileri ile uyumlu önden yüklemeli kredi dilimine henüz "evet" demiş görünmüyor.
IMF ve "mali ayarlama" vurgusunun yan yana gelmesi bu aşamada son derece önemli.
Zira klasik IMF yaklaşımı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şiddetle karşı çıktığı harcama kısıcı önlemleri içerdiği kadar gerek bankacılık gerekse reel sektörde yeni konsolidasyonların da kapısını aralıyor. IMF'nin mali ayarlama beklentisi, yeni kural talebi, "yerel yönetimlerin bütçe gelirlerinden aldığı payın tırpanlanması, memur maaşlarında iyileştirmenin askıya alınması, yatırımlarda frene basılması, vergi ve sigorta affından vazgeçilmesi, teşviklerin kapsamının daraltılması" anlamına geliyor. Doğal olarak, yüzde 4 büyüme hedefi de en az yarısı düzeyine çekiliyor. Başarısını; büyümeye, sosyal yardımlara, yapısal reformlara, AB perspektifine endeksleyen Başbakan, haliyle seçim yılında durmak istemiyor. Böylece ekonominin gerçekleri ile siyasetin idealleri çarpışıyor.
Aslında tablo giderek Kasım 2002-Nisan 2003 dönemine benziyor. O tarihte iktidara yeni gelen AK Parti kadroları, IMF ile anlaşmak yerine Irak Savaşı öncesi ABD'den sağlanacak doğrudan mali desteğe büyük umut bağlamış, son kertede IMF ile güven tazelemek zorunda kalmıştı. Bugün de Varlık Barışı Yasası ile beklenen dış servetler, Körfez ülkelerinden gelebilecek kaynaklar IMF'nin alternatifi gibi sunulabiliyor. Belki de Başbakan, IMF'nin taleplerini hemen kabul etmek yerine başka kartları da göstererek "ikna olabileceği" bir anlaşmaya zemin hazırlıyor.
Erdoğan'a hak veriliyor Gelelim bir diğer konuya. Kızılcahamam Zirvesi'nde Başbakan'ın saatler alan konuşmasındaki bazı gerçeklere. Yaklaşan yerel seçimler vesilesiyle muhalefet partileri, "kömür yardımlarını, gıda kolilerini" örnek göstererek siyasi rant hasat edildiğini savunuyor. İlk başta haklı gibi görünen bu eleştirilerin, seçmen tabanında neden yeterince karşılık bulmadığının da sorgulanması gerekiyor. Zira seçmen, son dakikadaki ufak yardımlara kanarak değil bir zaman serisi içindeki gelişmelere bakarak oy kullanıyor.
"6 yıldır büyüyen
ekonomi, enflasyonun tek haneyi görmesi, Lira'dan altı sıfır atılması, kentleri birbirine bağlayan duble yollar, Karadeniz Sahil Yolu, Bolu Tüneli, Marmaray, KÖYDES ve BELDES Projeleri ile sağlanan yatırım hamlesi, TOKİ eliyle on binlerce ailenin ev sahibi yapılması, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü'nce verilen eğitim ve sağlık yardımları" birlikte değer ifade ediyor. Ben, ailemin yaşadığı Düzce'den örnek verebilirim. 1999 Depremi'nden sonra il olan Düzce, yıllarca yerinde saydı. Şimdi kent girişi bile burada yaşayanlara moral veriyor, "Allah razı olsun" dedirtiyor. Yani seçimin genel dengesini etkileyecek farklı rüzgâr esmedikçe, seçmenin eğilimi değişmiyor.
Rüzgâr ters de esebilir Mart 2009'a doğru yol alırken rüzgârın tersten esme riski bulunuyor mu? Az da olsa evet. 1-AK Parti, sürekli olarak geçmiş başarılarını anlatmakla yetiniyor. Yarına ilişkin güçlü güvence veremiyor, yolsuzluk iddiaları karşısında zorlanıyor.
2-Küresel krizin, ekonomiye etkisinin önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde daha ağır hissedileceği anlaşılıyor.
3-Konut kredisi, kredi kartı derken hatırı sayılır ölçüde borçlanan vatandaşların olası iş kayıpları sandığı ipotek altına alıyor.
4-Muhalefet de 2007'de AK Parti'nin ulaştığı yüzde 46.6 oy oranını aşağıya çekerek, yenilmez parti imajını kırmak istiyor.
5-Terör sorunu, duygusal siyasi refleksi artırıyor.
Buna karşın AK Parti'nin şanslı olduğu alanlar da bulunuyor. 1-Krizin,
Türkiye'ye özgü olmadığı sokaktaki insana anlatılabilir.
2-IMF ile gecikmeden mutabakata varılabilir.
3-Reel sektör ve tüketici kontrollü biçimde desteklenir.
4-Güneydoğu'da AK Parti dışındaki alternatifin, federatif siyasi talepleri gündeme getirme riski görülebilir.
5-Yeni başkanın uyum aşamasında ve kriz kıskacındaki ABD de Ortadoğu ve Kafkaslar'da istikrar unsuru olan
Türkiye'nin siyasi ve ekonomik dengesinin korunmasına öncelik verebilir.
Yayın tarihi: 1 Aralık 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/01//haber,12523DA5BF2848849EF0D581B1B6F107.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.