Atilla Dorsay'a göre Hatice Aslan'ın filmdeki performansı Altın Portakal'la ödüllendirilmeliydi.
İLİŞKİLİ HABERLER
Üç kişi, bir dünya, bir sinemasal zirve
Üç kişi, bir dünya, bir sinemasal zirve
Nuri Bilge beşinci filminde yeni sulara açılıyor. Onun bilinen dünyasına uzak, hatta yabancı olacağı düşünülebilecek klasik bir hikâyeye, bir aile dramına ve çok genel çizgileriyle bir melodrama yaslanıyor. Ama kişiselliğinden ve kendine özgü sinemasından ödün vermeden...
Tersine, bu yeni içeriği sinemasına yeni katmanlar eklemek amacıyla kullanarak.
Hikâyenin çıkış noktası sanki Yılmaz Güney'in Baba filmi (1972). Belediye başkanlığı için adaylığını koymuş işadamı Servet, bir gece yolda kaza yapar ve bir adamın ölümüne neden olur. İçeri girme korkusuyla dehşete düşünce, güvenilir adamı olan şoförü Eyüp'ün yardımına sığınır ve ondan, para ve gelecek karşılığı suçu yüklenmesini ister. Eyüp kabul eder ve hapse girer. Bu arada, Servet onun güzel karısı Hacer'le ilişki kurar. Durumu fark eden genç oğul İsmail, önce kanlı bir intikam tasarlar, ama bundan vazgeçer. Bir süre sonra Eyüp de hapisten çıkar ve evine döner.
Güney'in filmi de böyle başlamış, ama sonra şiddet ve melodram yüklü bir anlatımı yeğlemişti. Oysa ilk kez içine daldığı bu tipik 'kara-film' öyküsü, Nuri Bilge için kendi dünyasını kurmanın yeni bir fırsatıdır.
Karakterler, kendilerini uzun konuşmalarla değil, küçük hareketler, kırık dökük sözler ve yoğun bakışlarla ele verirler. Kocanın çaresizliği ve kıskançlığına gem vurma çabası kadar, tatminsiz genç kadının aslında hayli çirkin bir adamda bulduğu geç kalmış mutluluk da içburucudur. İsmail'inse tam bir serseri mayın halinden gelip, olasılıkla çıkar amaçlı bir sakinliği ve edilgin bir tanıklığı seçmesi, filmin adını açıklamaya yardım eder; yani, biri görmeyen, öbürü duymayan, diğeri ise ağzını açmayan üç maymun efsanesi... Ama nereye, hangi noktaya kadar?
SİNEMAMIZ İÇİN PARLAK VE BÜYÜK BİR ADIM
Nuri Bilge, asgariye indirgenmiş konuşmalarına karşın bizlere sapasağlam karakterler sunar, hepsi ilk kez sinemayı deneyen oyuncularından ise beklenmedik bir başarı elde eder. Her anıyla düşünülmüş, her sahnesi estetik bir değer taşıyan bir sinemadır karşımıza gelen... Ürkünç fırtına bulutlarına teslim olmuş bir İstanbul, Bizans surlarıyla sahil yolu arasına sıkışmış küçük apartman, sıradanlığı içinde sanki bir Yunan trajedisine sahne olan o minik daire, yönetmenin mimariyi ve coğrafyayı olduğu kadar, doğayı da kullanma ve sinemasının parçası yapma yeteneğine tanıklık eder.
Film çeşitli görsel/işitsel ipuçları ve leitmotiflerle yüklüdür. Evin yanıbaşından geçen trenin veya Hacer'in bir Yıldız Tilbe şarkısıyla çalıp duran telefonunun seslerine görsel planda, evin küçük yaşta boğulup ölen oğlunun hayali ve de doğa görüntüleri eşlik eder. Hele o başlıbaşına bir tehdit ögesi gibi duran kapkaranlık gökyüzü ve de hep oynak deniz...
Belki bu noktada Ceylan'ın o son derece zengin, çok katmanlı ve sanatsal plastik dünyasına yeniden vurgu yapma gereği vardır.
Onun Antalya'da sergilenen fotoğraflarına bakarken de aynı şeyi düşündüm: o fotoğrafçılığı, biraz da resimlerin üzerinde oynayarak öylesine estetik bir aleme dönüştürüyor ki! Siyahbeyaz veya renkli demeden, yalnızca gerçeği tüm ayrıntılarıyla, gözün bile göremediği boyutlarla kavramakla kalmıyor. Gerçeği biçimselliğin gözleriyle zenginleştiriyor, hatta güzelleştiriyor.
Elbette bunu bir ölçüde eleştirmek ve onun bu 'estetize etme' çabasını aşırı bulmak da mümkün. Bakış açısına bağlı olarak...
Aynı şey bu filmde de var. Ceylan bir kez daha, tüm sinema dünyasında dijital yönteme en hakim ve bu teknolojiyi adeta sınırsız bir estetiğe dönüştüren yönetmen olarak beliriyor. Ve bunu bu kez bir hikâyeye yediriyor, onun aracı kılıyor.
Bu nedenle, film ayrıca önemli. Ve bu olgunluk filmin ufak-tefek eksikliklerini, örneğin kadın karakterinin biraz ham ve muğlak bırakılmışlığını unutturuyor. Allah'tan bu, Hatice Aslan'ın çok nüanslı oyunuyla büyük ölçüde giderilmiş. Kuşku yok ki önemli bir film karşısındayız. Bu, Nuri Bilge Ceylan için parlak ve büyük bir adım. Elbette sinemamız için de...
Not: G-Mall'un dijital gösteri salonunda izlediğim kopya, Cannes'daki kadar parlak ve gözalıcı değildi. Hatta hayli karanlıktı. Bu konuda çok titiz olduğunu bildiğim Nuri Bilge'yi uyarıyorum.
ÜÇ MAYMUN
Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan/
Senaryo: Ebru Ceylan, Ercan Kesal, N. B. Ceylan/
Görüntü: Gökhan Tiryaki/
Oyuncular: Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet Rifat Sungar, Ercan Kesal, Cafer Köse/ Zeyno Film (Türk- Fransız) yapımı.
İLİŞKİLİ HABERLER
Üç kişi, bir dünya, bir sinemasal zirve
Yayın tarihi: 29 Kasım 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/29/ct/haber,EA74782CE28E451C8C136E957966E81B.html
Tüm hakları saklıdır.