Aklımda yıllar öncesinden şöyle bir tezahürat kalmış; "Pascal bizi diskoya götüüüürr!!!! Pascal bizi diskoya götüüürrrr!!!!" Aslında taraftar olarak futbolcunun geceleri dışarı çıkanından, sabahlara kadar eğleneninden ama bir yandan da 90 dakika boyunca tazı gibi koşanından hoşlanıyoruz. Yani iyi aile babası olup, başarılı olması pek de dişimize dokunmuyor. Öyle bir adam istiyoruz ki; her şeyi yapsın ama yorulmasın, her haltı yesin ama bir numara olsun. Oluyor mu? Elbette olmuyor, çünkü basit bir gerçek var; onlar da insan. Şimdi aynayı diğer tarafa çevirelim. Biz taraftarlar bunu istiyoruz da futbolcular istemiyor mu? Yani zorlu geçen çocukluk yıllarının ardından, bu orta halli ailelerden gelen gençlerin, ellerine geçen parayı pulu harcamak, kızların ilgisini çekmek, kulüp kapılarında karşılanmak hoşlarına gitmiyor mu? Elbette gidiyor. Sonuçta her şey bu kadar insana dair olunca, hata da oluyor, yorgunluk da, düş kırıklığı da, performans düşüklüğü de... Yani suçlu kim? Cevabı yok... Ama kaybedilen bir maç sonrası suçlu arandığında gözler, futbolcunun gece hayatına çevriliyor. Öyle ki köşe yazarları bile 'Performans yerlerde, herhalde gece maçındaydı,' imasını kolaylıkla dile getirebiliyor. Hatta maç sırasında kalp ritmi hızlanıp apar topar hastaneye kaldırılan, belki de hayatının en riskli dakikalarını yaşayan Galatasaraylı Arda Turan bile, hastane kapısında sağlık durumundan söz etmek yerine gece hayatının savunmasını yapmaya kalkıyor. Belki de bilinçaltında, geceleri eğlenmekten hoşlandığı için korkuyor, suçlu hissediyor. Peki hissetmeli mi? Gece çıkmanın futbolcuya zararı ne? Futbolcu adam jübileye kadar gecelere hasret mi kalmalı? Konunun erbabı isimlere sorduk, işte cevaplar:
Yayın tarihi: 23 Kasım 2008, Pazar Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/23/pz/haber,C94150F68A4546558C4C2B2AA5C87623.html Tüm hakları saklıdır.