kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Kasım 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Evrensel sorunları da balıkları da yerel mutfakta pişirmek zordur

Star'ın yemek yazarı Aydan Üstkanat, sade aşçıları değil, siyasete ilgi duyan kesimleri de ilgilendirmesi gereken bir uyarıyı seslendirmişti.
Özetle şöyle diyordu:
- Günümüzde hemen her yerde satılan somonu lezzetli yemek istiyorsanız yerel balıklar gibi pişirmeyin ve mutlaka sos kullanın...
Somonun "yerel balıklar"dan farkı ise şu noktalarda özetlenebilirmiş.
- Yaşamının ilk dönemini tatlı sularda geçirip büyüyen somonlar yaşamlarının geri kalanını geçirmek için okyanuslara doğru yol alır. Bu doğa harikalarından biridir. Çünkü tatlı suda yaşayan bu canlı, okyanusa doğru yaptığı yolculuğunda evrimleşip tuzlu suda yaşayabilir hale gelir. Belki de etinin lezzetinin başka balıkta olmaması bu yüzdendir.
- Bir lüfer, bir çipura veya bir sinariti pişirirken kemiğiyle yani kılçığıyla pişiririz. Kemiğe yakın etlerin balığın suyuyla haşlanmasını ve suyunun yok olmamasını sağlar bu kılçıklar. Ancak somon balığı büyük bir balık olduğu için genellikle fileto ediliyor. Bu pişme süresini iyice azaltmanız anlamını taşıyor...

Siyaset mutfağı ve kuralları
Somonla lüfer, çipura, izmarit gibi yerel balıklar arasındaki farkın, siyasetle ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz.
Çünkü Türk siyasetinde de çoğunlukla her konuya yerelmiş gibi bakılır.
Kendi koşullarımıza ve kendi alışkanlıklarımıza özgü yaklaşımlarla, evrensel içerikli ve kaynaklı konulara da yaklaştığımız için, hem bunlara çözüm üretemeyiz, hem de bunlar toplumsal ağzımızın tadını kaçırır.
Bunu mesela Batı kaynaklı olan demokrasiye veya laikliğe de, AB ile entegrasyona da veya global içerikli ekonomi gibi, bölücü terör gibi alanlara da yerel mutfağın çözümleri ile yaklaşırken görmüyor muyuz?
Hem Hıristiyanlığın totaliter devlet anlayışını hem de KatolikProtestan boğazlaşmalarını sona erdiren laiklik, nihai değerlendirmede ruhban sınıfının siyasi iktidarını sona erdirdi Batı'da.
Bizim laiklik anlayışımız ise "Din devleti" olmaması amaçlanırken devlet bütçesinden fonlanan bir ruhban sınıfı ile "Devlet dini" üretmedi mi?
Sanki "Kıbrıs" sadece bir Türkiye sorunu... Sanki biz çözmezsek bu sorun hiç çözülmeyecek.
Oysa Kıbrıs Rumları AB'ye girmiş ve onlar "evet" demezse Türkiye'nin AB üyesi olması da mümkün değil.

Somon lüfer değildir
Biz hala "Kürt realitesi" ile "Bölücü terör"ü birbirinden ayıracak formülü üretemedik.
Buna karşı Ortadoğu'daki Kürt realitesi Kuzey Irak toprakları içinde devletleşti.
Türkiye'nin de bir dünya ülkesi olduğunu ve istikrarı korumanın yolunun dünya konjonktürünü doğru değerlendirmekten geçtiğini bilen siyasetçiler, bizi belalardan uzak tuttu.
Ama yereli evrenselden soyutlamaya çalışıp, uluslararası sorunlarımızı da iç siyasetin malzemesi haline getirenler yüzünden istikrarımız da, demokrasimiz de, bütünlüğümüz de tehdit edildi.
Dış dünyanın gerçekleri doğru algılanıp onlara uyumlu politikalar üretildiği zamanlarda büyüdük, geliştik, içte ve dışta barışımız korundu.
Ancak zaman zaman dış dünyayı anlamak yerine ona öfkelenmek, hatta dış konjonktürü yok saymak yeğ tutuldu. Miting meydanlarındaki efelenmeler veya sloganlar eşliğinde dış dünyaya, müttefiklere, komşulara rest çekmek, sonunda onarılması zor yaralar açtı dış siyasetimizde.
Özetle somonu lüfer gibi pişirdiğiniz zaman bunun tadı kesinlikle kaçar.