Güneydoğu'da taban desteği olan bir partinin Kürt kimliği ve Kürtçe ile ilgili talepleri seslendirmesi normaldir.
Aynı şekilde Öcalan'ın cezaevi koşullarını ve cezaevinde kötü muamele gördüğü iddialarını gündeme getirmesi de anlaşılabilir bir gerçektir. Bu partinin şiddet içermeyen eylemlerle sesini duyurması da doğal siyasi bir haktır.
Doğal ve demokratik olmayan, bu partinin bir vekilinin çıkıp Başbakan Erdoğan'ın Van gezisini, Ariel Sharon'un Ağlama Duvarı ziyaretine benzetmesidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanı, adı, partisi ne olursa olsun bu ülkenin her köşesine gider, dilediği kentte miting yapar. Bu sadece başbakan için değil, tüm siyasi partiler ve liderleri için geçerli bir gerçekliktir.
Türkiye bir yandan küresel ekonomik krizle boğuşurken bir yandan da içerdeki sıkıntılarını aşmaya çalışıyor.
Bunların başında da terör geliyor.
Demokratik yollarla seçilmiş bir parti ve temsilcilerinin üslup ve söylemlerine çok dikkat etmesi gerekir.
DTP yaklaşan yerel seçimlerden olsa gerek, bu konudaki hassasiyetini tamamen bir kenara bırakıp gerilime çanak tutmaya dönük üslubundan bir an önce vazgeçmeli.
Ama Ankara'nın da bu noktada üzerine düşen görevler var.
Bölge halkına sadece yol, okul, hastane hizmeti götürmenin yüreklerdeki talebi karşılamaya yetmediği görülmeli. Bu insanların kimlik ve dille ilgili istekleri artık görmezden gelinemez.
Daha fazla demokrasi, daha fazla hak sağlanmadan bölgenin huzura kavuşması beklenemez. PKK elbette bu koşullarda bile eylemlerine devam etmek isteyecektir çünkü PKK artık şiddet üretmekten başka bir işlevi olmayan örgüte dönüşmüştür.
Ama daha fazla demokrasi, bölge gençliğinin terör örgütüne kaymasını ve desteklemesini önleyecektir.
Yayın tarihi: 2 Kasım 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/02//haber,8F9F351535A346EBB5E5808DEAB7DF32.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.