kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat

Silik bir fotoğraf renkleniyor!

OLKAN ÖZYURT
31.10.2008
Cumhuriyet'in 85. yılında bizi Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Mustafa'sıyla tanıştıran Can Dündar "Bir devrimciyi orasından burasında kırparsanız, zamanla ortada bir şey kalmıyor. Oysa Atatürk'e devrimci özelliğini kazandıran onun sivrilikleriydi. Zaman içerisinde silik bir fotoğrafa dönüştürülmüş Atatürk. Biz bunu yırtmaya yeltendik," diyor..
Can Dündar için 'Türkiye'ye belgeseli sevdiren adam' denir. Haklılık payı da var bu sözün. Televizyonlarda onun çektiği belgeselleri izleyip de etkilenmeyen çok nadir insan vardır. Olayları çok dramatize etmeden sakin sakin anlatır. Sesinin içtenliği sayesinde hemen inanıverirsiniz söylediklerine. Ki bunda da bir sakınca yok, çünkü söylediği her şey aslında tarihin tozlu sayfalarında kalmış bilgi ve belgelere dayanmaktadır.
Ama Can Dündar artık kabına sığmıyor.
Yıllarca beyazcam için filmler üreten Dündar, Mustafa belgeseliyle yeni bir kulvarda koşuyor. Ama yine iyi bildiği bir işi yaparak, belgesel çekerek sinemada var olmaya çalışıyor. Açıkçası onun Atatürk'ün hayatıyla ilgili Mustafa adlı bir belgesel çektiğini duyduğumuzda biraz şaşırmıştık, "Anlatılacak yeni bir şey var mı?" demiştik, meğer varmış. Dündar yeni bilgi ve belgelere ulaşmış. Fakat o bunun da ötesinde Atatürk'ün hayatıyla ilgili elde pek derli toplu bir belgesel olmaması nedeniyle bu işe girişmiş. "Ben de sizin gibi düşünüyor, Atatürk üzerine çok çalışma yapıldığını zannediyordum. Ama neredeyse hiç yok," diyor. Şaşırıyoruz ama o, bu tepkiyi çok önce yaşadığı için açıklama gereği duyuyor: "Bugüne kadar Atatürk'ün hayatını derli toplu anlatan bir belgesel yok.
Belki tek tük çalışmalar vardır. Ama sinemanın olanaklarını kullanan, belgelerle onun askeri, siyasi ve insani kişiliğini anlatan, yurtdışında da izlenebilir bir çalışmamız maalesef yok. Bunun da ayıp olduğunu düşündüm açıkçası. Biz ekip olarak Atatürk'le ilgili çeşitli belgeseller yapıyoruz. Ama genelde onun hayatının değişik evrelerini anlattık. Baştan sona derli toplu bir şey yapamamanın ezikliğini hissediyorduk." Burada kilit cümle; Atatürk'ün askeri, siyasi ve insani kişiliği. Belki askeri ve siyasi kişiliğiyle ilgili tarih kitaplarında birtakım bilgiler mevcut ama onun insani yönünü pek de bildiğimiz söylenemez.
Acaba neden? Dündar ufaktan tebessüm ediyor ve sonra da Atatürk'ün nasıl ihtiyaca göre servis edilen bir ideolojik kahramana dönüştüğünü anlatıyor: "İhtiyaç herkesin hoşuna giden bir lider mi, o zaman herkesin hoşuna gidecek özellikleri anlatılmış. Bir dönem için bu anlaşılabilir bir kaygı.
Birtakım sivrilikleri göze batmasın istenmiş." Ama bu tavrın sonunda da ortaya çıkan tablonun pek iç açıcı olmadığını düşünüyor: "Bir devrimciyi orasından burasından kırparsanız zamanla ortada bir şey kalmıyor. Oysa Atatürk'e devrimci özelliğini kazandıran onun sivrilikleriydi.
Zaman içerisinde silik bir fotoğrafa dönüştürülmüş Atatürk. Biz bunu biraz yırtmaya yeltendik." Can Dündar'ın bu yaklaşımı oldukça önemli. Çünkü belki de bu sayede Mustafa Kemal'le doğru düzgün empati kurabileceğimiz bir portreyle karşılaşıyoruz. Atatürk'ün ne kadar hırslı bir kişiliği olduğunu, yakın arkadaşlarıyla, sevdiği kadınlarla ilişkilerini, onun da hepimiz gibi hislenip ağlayabildiğini öğreniyoruz. Yani silik fotoğraf renkleniyor.
Dündar "Bence," diyor "bunları bilmek Atatürk'ü daha değerli kılıyor. Resmi tarih diye zaman zaman dalga geçtiğimiz bir şey gerçekten var. Bence bu tarih yanlış yazılmış. Bizim elbirliğiyle bunu düzeltmemiz gerek."

YALNIZLIK ÖMÜR BOYU

Can Dündar'ın Atatürk'le yollarının ilk defa kesişmediğini biliyoruz. Bu kadar araştırmadan sonra Atatürk'ün hayatında Dündar'ı etkileyen en önemli şey ne? Hiç düşünmeden cevap veriyor: "Yalnızlığı.
Neredeyse doğumla başlamış yalnızlığı.
Kaybedilmiş kardeşler, babası, annesinden ayrılığı, eşinden, arkadaşlarından ayrılması... Yani peş peşe ayrılıklar silsilesi bütün hayatı." Ama İsmet İnönü'nün hep yanında olduğunu söylüyor: "İsmet Paşa belki de son kale onun için. Israrla yanında kalmayı başarıyor. İkisinin ilişkisini, açık denizleri seven bir yelkenliyle bir limana benzetiyorum. Atatürk arkasında bir liman olduğunu bilerek o kadar açılıyor, İsmet Paşa ise onun açılması gerektiğini düşündüğü için limanda bekliyor.
Birbirlerini çok dengeliyorlar. Zaman zaman düşünüyorum, Atatürk olmasaydı İnönü böyle bir Cumhuriyet yaratabilir miydi ya da İnönü olmasaydı Atatürk'ün başına neler gelirdi? Tablo çok farklı olurdu." Ya kadınlar, Dündar kadınların Atatürk'ün hayatına hep teğet geçtiğini düşünüyor: "Derinlemesine bir ilişkisi yok.
Bu bir eksiklik. Ama bunun nedeni de sürekli göçebe hayatı sürmesi. Kendisi 'Sevmeye imkân vardı da sevmedik mi?' diyor zaten. İki yıl aynı yerde yaşayamamış bir insanın köklü ilişkiler kurması beklenemez. Bence Atatürk için ilişkiler dediğimiz şey, yollardan yazılmış mektuplardır." Mustafa belgeseli 29 Ekim'de gösterime girdi. Kimi çok sevip duygulandı, kimisi de Atatürk'ün yanlış tanıtıldığını düşündü.
Tabii tabulara dokunmak zor iştir. Dündar da bunun için gelen tepkileri normal karşılıyor. Huzurlu ve memnun, bizimle Mustafa'yı tanıştırdığı için.
Haberin fotoğrafları