Festival telaşına karşın, başka şeylere de dikkat etmeye ve deneyimler kazanmaya çabaladım. Örneğin, adım gurmeye çıkmış ya, yeme-içme konularına. Ve hemen söyleyeyim, festivalin resmi oteli Hillside Su'nun açık büfelerini geçen yıllara göre son derece iyi buldum. Büfe esprisi içinde bile gerçek birer ağız tadı şöleni olan özel yemekler ve farklı, özgün tarifler var. Hele o tatlı büfesi... Denemeye değer. Bir de daha ilk gece, basın yemeği denen, ama aslında çok daha geniş bir katılımla yapılan yemek de çok iyiydi. Limanda, yakın zamanda açılan marinanın içinde, kendisi de bir buçuk ay önce açılmış olan Yoma Restoran'da yedik. Füme balıktan böreğe, salatadan ana yemek olan soslu bonfileye, yemeklerin tadını, etin yumuşaklığını, özellikle de sunuşların estetiğini anlatamam. Her tabak bir tablo gibiydi. Sordum, bir yabancı aşçı mı var diye... Hayır, bir Türk aşçısıymış. Ama gıdadan sabuna, yağdan güzellik müstahzaratına çok değişik ürünleri olan Unilever adlı şirketten eğitim almışlar. Bu şirket, yeni açılan lokantaları ve aşçılarını eğitiyor, Avrupa mutfağı reçeteleri veriyormuş. Bence sonuç gayet iyi. Ve Antalya gibi bir turizm başkentine yakışıyor.
Yayın tarihi: 17 Ekim 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/17/cm/haber,69B9AC326E6C41C8A28F6EF61FC2230A.html
Tüm hakları saklıdır.