Televizyon köşesine sıkışıp kalmasına fena halde üzüldüğüm bir yazar var.. Sina Koloğlu.. Doğan Koloğlu gibi bir ustanın oğlu olarak, doğuştan okullu.. Yazılarının satır aralarından hissediyorum. Müthiş bir kültürü var, spor dahil.. Kalemi iyi.. Mizahı iyi.. "Sevmiyoruz futbolu" diye bir parantez açmış geçen gün.. Büyükler oynamadı mı, tribünlerin nasıl boş olduğuna dikkati çekiyor.. "Hatta büyükler bile doldurmuyor ya" diyor..
Düşünün Galatasaray sezon başında
Kayseri'ye geliyor. Yani göreceli olarak futbola aç olduğumuz dönemde.. Hava da pırıl, saha da henüz.. Galatasaray
Türkiye Şampiyonu..
Kayseri Federasyon Kupası galibi.. Yani bir nevi Süper Kupa maçı ama, dandik değil. Ligde puan mücadelesi..
Yani sadece
Kayseri değil,
Kayseri'ye civar ne kadar kent, köy varsa, oradan gelenlerle tıklım tıklım dolmalı, biletler karaborsaya düşmeli değil mi?.
Hayır.. Yarıdan fazlası boş stadın.. Yarıdan fazlası boş..
O zaman Sina haklı.. Futbolu sevmiyoruz.. Mu peki?.. Mu?..
Peki sevmiyoruz da, bu televizyonlar gerzek mi?.
Geçen hafta sonu Türk televizyonları 36 maçı (Yazı ile otuzaltı) naklen yayınladılar, Avrupa'nın dört bir yanından.. Yani..
İşte ben.. Futbolu seviyorum, ama 2000 yılından beri tribüne oturmadım.. Çünkü..
Futbol bir oyun.. Bir keyif.. Bir seyirlik boş vakit değerlendirme aracı, benim için..
Tribünlerde keyif almadığımı fark ettim zaman içinde.. Tersine.. Anlamsız bir stres içinde gerildiğimi hissettim.. Evde kendi tribünümü kurdum.. Arkadaşlarımla..
Bakın farka..
Dostların bana gelmesi sorun değil.. Özel arabasıyla gelenlerin park sorunu yok.. Eve her kulübün taraftarı geliyor, içerde istediği yerde oturuyor. "Fenerli gelemez.. Beşiktaşlı şuraya oturamaz" kuralları yok. Bu sayede maç boyu birbirlerine takılarak, kızdırarak, şakalaşıp, kahkahalar atarak izliyorlar. Yani eğleniyorlar.
İçerde harika bir mutfak var. Fatoş'un hazırladığı nefis sıcaklar ve soğuklar, masanın üzerinde hazır açık büfe..
Her türlü alkollü, alkolsüz, sıcak, soğuk içki elinizin altında..
İsmet'in (Kolay) maça özel elleriyle seçip yolladığı meyveleri Ercan en iştah açıcı hazırlamış, maç anında servis yapıyor.. Mis gibi demli çay her an hazır.. Türk kahvesi, espresso ve nescafe, capuccino, sıcak çikolata veren makineler düğmelerine basılmayı bekliyor.
İhtiyaç mı doğdu?.. Tertemiz, pırıl pırıl, mis kokulu tuvaletler..
Gelin, sorun bakalım Hıncal'ın arkadaşlarına.. Her maç gününü iple çekiyorlar mı, çekmiyorlar mı?.
Şimdi Hıncal'ın evini kaldırın yazıdan.. Yerine Old Trafford ya da Highbury, ya da herkes bilir ya.. Wembley yazın..
Oralar öyle Sinan..
İngiltere'de,
Almanya'da, Fransa'da stadyumlar öyle.
İster özel, ister toplu taşıtla gidin, gidiş geliş dert olmaktan çıkarılmış. Elinizdeki bilette yazılan yer sizin. Kimse oturamıyor oraya.. Ne "Amirim söyledi" diyen polis, ne de, holigan çetesi..
Kulis tiyatro kulisi gibi.. Bir enfes servisler var, evde bulamazsınız.. Tuvaletler tertemiz..
..Ve de maçların pek çoğu gündüz..
Yani maça ailece gitmek, Pazar günü pikniğe gitmek gibi rahat, güzel, tatlı bir "Dışarı çıkma" olayı..
Öyle olduğu için maça gitmek yıllar içinde bir yaşam tarzına dönüşmüş.. Adam pazar sabahı tüm aileye "Hadi bugün maça gidelim çocuklar" derken, aklına hiç kötü şey gelmiyor.. Onu caydıracak zorluk yok, gök delinmiş gibi yağmur bile olsa..
Bir de bize bakın..
Gece 21.45'te başlayan ve de gece yarısından sonra biten bir maç için ailenizi alıp, hem de diyelim, İstanbul'un karadan denizden en çok ulaşımı olan İnönü Stadı'na nasıl gelir gidersiniz?. Eve nasıl, kaçta dönersiniz, ertesi gün iş var, okul var..
Stadın içinde yerinizde, ailenizle rahatsız edilmeden oturma şansınız nedir?.
Küfürler, olaylar, şiddetler bir yana.. "Ayağa kalk" diye bağırır holigan.. Kalkmak zorundasın. "Bağır" diye emreder holigan bağırmak zorundasın. Yoksa başına işler gelebilir..Büfeler çağ dışı.. Tuvaletler, hele kadınlar tuvaleti, hafazanallah!.. Hadi git bakalım, git de eğlen, keyif yap ailenle.. "Ne güzel Pazar geçirdik" de..
İlle de gece oynanan maçlar, mecburmuş gibi. Gece olsun ki, gitmesi gelmesi ayrı dert, ayrı sorun olsun.. Büfesi, tuvaleti, kulisiyle berbat tribün altları.. Pis, tozlu, çamurlu, kırık ve zorbalara teslim edilmiş tribün koltukları.. Size insan değil, çete muamelesi yapan amigolar.. Yani..
Türkiye'de düzen "Holiganlar dışında kimseler maça gelmesin" diye özel yapılmış sanki.. Keyifli futbol seyircisi ve aileler maça gelmesin diye ne lazımsa o yapılıyor, adeta.
O zaman söyler misin bu tribünler nasıl dolar, Sina, evinde futbolla en güzel saatler geçirmek fırsatı seni beklerken.. Televizyonu olan her ev, stadyumlardan çok daha cazip futbolu sevenlere Sina.. Mesele bu..
Statları, televizyonlarla rekabet edecek, rahatlık, konfor, cazibe düzeyine getirmemiz gerek, geliş, gidişinden başlayarak..İnsanlar paralarıyla rezil olacak kadar enayi değil!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Futbolu mu sevmiyoruz, yoksa..
Yayın tarihi: 9 Ekim 2008, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/10/09//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.