"Tilsit'te en yüksek noktasına varan Napolyon'un ikbali, Erfurt'tan itibaren bir sathı mail üzerinden idbara kayacaktır."
Fahir Armaoğlu Mekteb-i Mülkiye'nin efsanelerinden Siyasi Tarih Hocam Fahir Armaoğlu, bugün hayatta olsaydı, tüm öğrencileri tarafından ezbere bilinen bu cümlesini şöyle söyleyebilirdi:
"22 temmuz 2007 seçimlerinde en yüksek noktasına varan Recep Tayyip Erdoğan'ın ikbali, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçiminden itibaren bir sathı mail üzerinden idbara kayacaktır." Bugünün gençleri için bu tarih kadar edebiyat kitaplarına da yakışacak cümlenin bazı sözcüklerini açıklayalım.. Sathı mail, eğik düzlem demek, matematik ve fizikteki.. İkbal baht, talih açıklığı, yükselme.. İdbar, bahtsızlık, talihin sönmesi, düşüş.. (Nazlı Hanım şimdi, "Osmanlıcanın zenginliği ve güzelliğine bakın" diyecektir. "Türkçesi ayni tadı ve anlamı veriyor mu?..")
22 Temmuz gecesi,
Recep Tayyip Erdoğan yüzde 47 ile seçimi kazanmış bir lider olarak, canlı yayında konuşurken, ona oy vermeyenlerin bile gönlünü kazanmış, benim gibi bir muhalifi bile coşturmuştu.. Ekran başında neşeyle alkışladığımı, gecenin o saatlerinde yakınlarımı arayıp "Dinliyor musunuz" dediğimi hatırlıyorum.
Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanlığına ataması (Bazıları buna demokratik seçim de diyebilirler) o gece millete verdiği sözlerden ilk dönüşü oldu. Erdoğan eğik düzlemden kaymaya başladı. Hukukçu olmayan tek üyenin karşı oyuyla, Anayasa Mahkemesi'nin "AKP laiklik karşıtıdır" kararı kayışı hızlandırdı. Deniz Feneri davası ve ardından, Doğan Yayın Gurubu ile giriştiği gereksiz kayıkçı kavgasında kendisini kaybedip "Okumayın" fetvası vermesi talihin tam dönüşü oldu. Artık ülkedeki en Erdoğancı demokratlar bile başbakanı savunamaz hale geldiler ve inandırıcılıklarını yitirmemek için hatta eleştirmek zorunda kaldılar. Yurtdışından da çok sert tepkiler ve eleştiriler gelmeye başladı.
Eğik düzlemde kayış hızlandıkça, Erdoğan öfkelendi. Öfkelendikçe daha çok konuştu, daha çok konuşunca, daha çok yanlış yaptı, daha çok kaydı. Öyle ki, en yakınları bile "Lütfen sus artık" demek zorunda kaldılar.. AKP'nin ve
Recep Tayyip Erdoğan'ın en yoğun destekçilerinden Yeni Şafak gazetesinde hem de AKP Tokat Milletvekili, yani gene
Recep Tayyip Erdoğan tarafından adı listeye yazılarak milletvekili atanmış köşe yazarı
Resul Tosun liderine, "Bayram tatili"nde yurtdışına gidip dinlenmesini tavsiye etti. "Çünkü Türkiye'de dinlenemezsiniz. Yine sokağa çıkar, yine konuşursunuz" demeye getirdi, açıkça.. Tosun bunları söylerken,
Recep Tayyip Erdoğan sokağa çıkmış "Ne tatili?.. Bayramın adını 'Tatil' koydular. Bize geleneklerimizi unutturuyorlar. Ben tatile filan gitmem. İstanbul'da kalıp büyüklerimin ellerini öpeceğim" diyordu.. Dahası..
"Şimdi de Şeker Bayramı diyorlar. Ne Şeker Bayramı.. Ramazan Bayramı bu, Ramazan" diye bas bas bağırıyordu, Diyarbakır'da yaptığı "Bizi bölüyorlar" diye şikâyet ettiği konuşmasında ve şimdi de bizzat kendisinin ülke insanlarını
"Ramazan Bayramı diyenler, Şeker Bayramı diyenler" diye hem de çok tehlikeli şekilde ikiye böldüğüne dikkat etmeden.. "Şimdi Şeker Bayramı yaptılar" ne demek Sayın Başbakan!.. Nasıl şimdi?.
Benim dedem Kilis Müftüsüydü. Sıradan değil.. Ulemadan.. Muharrem Efendi'ye Suudi Arabistan'dan heyetler gelirdi, yorum almak için.. Ben müftü dedemin yanında "Şeker Bayramı" diyerek büyüdüm.. Babam da Şeker Bayramı bilirdi, onun babası da. İşte Hatemi Hoca yazıyor.. "18'inci yüzyıla gidiyor, Şeker Bayramı deyişinin halk tarafından kullanılmaya başlanması.."
Çok da iyi bir seçim.. Çocuk için ne kadar sıcak, ne kadar çekici "Şeker bayramı" hele de o yokluk yıllarında.. Şekeri ancak şekerci vitrinlerinde gören çocukların her el öpüşlerinde şeker alıp, ceplerini şekerle doldurması.. Çocuğa Bayram zevki, bayram heyecanı, bayram coşkusu "Bayram geliyor" sevinci vermek için adeta bulunmuş, çağının ötesinde bir PR, yani Halkla İlişkiler olayı, bu bilim daha dünyada yokken.. Çocuğu daha üç yaşında bayrama, dini bayrama, dine, inanca çekmenin güzelliğine bakar mısınız?.
"Ne demek Şeker, Ramazan Bayramı" lafını ve ayrımını, AKP İktidar olduktan sonra birtakım sofular yapıp, hiç değilse bayramlarda birleşen kucaklaşan halkın aklına ayrışmayı soktular. Ramazan diyenler dini bütün Müslüman.. Şeker diyenler, dinsiz, Allahsız laikçiler.. Bu mudur?.. En azından 150 yıllık bir geleneksel deyiş halkın ağzından emirle alınabilir mi?. Mümkün mü?. Kaldı ki, tartışmayla gerçek de ortaya çıktı. İlle de işin aslıysa esas, Ramazan Bayramı da değil, Fıtır Bayramı.. Fıtır "Oruç açma" demek.. İftar, Fıtır'dan geliyor zaten.. Fıtır Bayramı orucun bitmesi bayramı.. Orucun bitmesiyle başlayan bayram günlerinde zenginlerin fakirlere yardım etmesi de Fitre..
Ayrıca.. "Ne demek tatil" diye tatil yapanları azarlamak ne demek oluyor, Sayın başbakan?. Ne demek oluyor tatil planlayanları nerdeyse dinsizlikle itham etmek.. Ramazan'ın eylülde gelmesiyle zaten büyük kayıplara uğrayan turizm sektörü Bayram günlerinde üç kuruş kazanacak, bu sektöre hizmet veren binlerce ailenin cüzdanına üç kuruş bayramlık girecek, ona karşı çıkmak ne demek Sayın Başbakan.. Bu nasıl liderlik?.. Bu nasıl
ekonomi yönetimi?.
Kaldı ki.. Ramazan Bayramı 3.5 günken, pazartesinin sabahı ile cumanın tamamını da tatil ilan ederek bayram tatilini 3.5 günden 9 güne çıkaran yani "Evde oturmayın, kalkın bir yere gidin" doğru kararını alan, tatil yapmayı teşvik eden sizin başında olduğunuz Bakanlar Kurulu değil mi?.
3.5'ta kalsaydınız da, evli evinde, köylü köyünde oturup el öpse, öptürse olmaz mıydı, o zaman? Resul Tosun haklı..
Bayram tatili 9 gün. Lütfen eşinizi de alın. Yurtdışında tatil yapın.. Siz de dinlenin, biz de.. Şeker Bayramınızı şimdiden kutlarım!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Recep Tayyip Erdoğan'ın dönen talihi..
Yayın tarihi: 26 Eylül 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/09/26//haber,0B64073D702B4435A71EB86F42E54541.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.