Amerikan sisteminin iki büyük partisinden birisinin başkan adayının siyah olması bu ülkenin tarihi açısından hiç kuşkusuz
devrim niteliğinde bir gelişmedir. Barack Obama'nın Başkanlığa seçilmesi ise bu devrimi perçinleyecek, Amerikan toplumunun kendisi ve geleceğiyle ilgili tercihini ortaya koyacak, dünya ile farklı bir etkileşim imkânının da önünü açacaktır.
Kurultay'da konuşan hemen tüm siyasiler, Başkan adayı Obama da dahil olmak üzere Amerikan toplumunu küreselleşmenin yıkıcı etkilerinden koruma, büyük çoğunluğu sağlık sigortasına kavuşturma, vergi politikalarını düşük gelirlileri kollayacak şekilde değiştirme sözü verdiler. Demokrat Parti bu seçimlere ABD'deki büyük finansal kriz ve emlak krizinin de etkisiyle Amerikan bağlamında
daha sol bir söylemle ve popülist vaatlerle gidiyor.
Dış politika konusunda ise Demokratlar toplumlarına dünya ile Bush döneminden çok daha farklı bir ilişki kuracakları sözünü verdiler. Gerek eski başkan Clinton'un gerekse başkan yardımcısı adayı Biden ve Obama'nın söylemleri diplomasinin ön plana çıkacağı, savaşın gerçekten son çare olarak görüleceği bir yaklaşımın işaretleri olarak görülmeli. Kafkaslar'daki son savaşın ardından
ve Rusya'nın kendini orta vadede derin bir yalnızlığa itecek kaba güç kullanımının da bir sonucu olarak Batı ittifak sisteminin temel yaklaşımları yeniden tanımlanacak. İttifakın ortak çıkar zeminin ne olduğu, bu çıkarların serdedilen değerlerle nasıl eşleştirileceği de gündemde olacak.
Demokrat Partinin hangi siyasetleri izleyeceği ne kadar önemli olursa olsun bu seçimin hem ABD hem de dünya açısından asıl önemi Barack Obama'nın kimliğinden kaynaklanıyor. Çok hatırlatıldığı gibi Obama adaylığı Martin Luther King'in meşhur "Bir rüyam var" konuşmasının 45. yıldönümünde kabul etti.
ABD'nin istediğini verebilir Obama'nın da atıfta bulunduğu konuşmasına King siyahların eşit vatandaşlar olarak topluma katılacakları günlerin özlemini duyduğunu söylemişti.
Yalnızca baba tarafından bile olsa bir siyahın ABD başkanı olabilmesi ihtimali tam da bu nedenle devrimci bir andır. Bu toplumun sekiz yıllık Bush yönetiminin ardından kendisine yeniden baktığının ve
kimliğinin farklı yanlarını artık öne çıkarmak istediğinin de bir göstergesidir. Obama konuşmasında bu gerçeği şöyle vurguladı: "Bu göreve seçilme ihtimali en yüksek kişi olmadığımın farkındayım. Genel kabul gören şecerelere uymuyorum ve kariyerimin tümünü Washington'un labirentlerinde geçirmedim. Bu gece burada karşınızda duruyorsam bu, Amerika'da bir şeylerin çalkalanmakta olduğundandır. Bu seçimler hiç bir zaman benimle ilgili değildi. Sizinle ilgiliydi."
Barack Obama ABD'ye istediğini verebilecek niteliklere sahip birisi. Yaşadığı toplumu, eksileri ve artılarıyla anlayan, kendi felsefi tercihleriyle gerçekleri birbirine uyduracak
siyasi gerçekçiliği gostermesini beceren bir siyaset insanı. Hakkında yazılanlardan anlaşıldığı kadar da hesaplı ve attığı her adımı çok düşünerek atan birisi. Bugüne kadar hakkında yazılmış en iyi yazılardan birinde, Obama'nın Chicago'ya gelişini ve oradaki siyasi yükselişini New Yorker dergisinde anlatan Ryan Lizza şunları yazmış: "Obama hakkındaki en yanlış görüş onun yerleşik düzen karşıtı bir devrimci olduğudur. Tersine kariyerinin her etabı
yerleşik kurumları yıkmak değil onlarla uyum sağlama üzerine kuruldu... Bozulmuş bir siyasi sistemi onarma iddiasıyla yola çıkıyor ama siyaseti hep varolan kurallar çerçevesinde oynadı, kendi istediği kurallarla değil... İdeolojik olarak solcudur ama sağın önemli içgörülerine de saygı duymuştur". Kısacası değişimi varolan kurallar içinde kovalayan ama mutlaka kovalayan bir siyasetçi Obama.
Bakalım bugüne dek aklına koyduğu her şeyi gerçekleştiren Obama ABD başkanı olmayı da başaracak mı? İnşallah.
Yayın tarihi: 31 Ağustos 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/31//haber,3768F5E587BA46EA88602F133BC4C98B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.