kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Ağustos 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ABDURRAHMAN YILDIRIM

Yabancıları İstanbul'a beklerken, yerlileri Londra'ya kaptırmışız

Bıyıklı yabancı kelimesini ilk kez 1990'lı yıllarda kullandık. 1998'de getirilen yeni vergi paketi finansal işlemleri ve borsayı o döneme göre ağır bir şekilde vergiliyordu. Nereden buldun yasasının çıkartılması, geçmişe yönelik sorgulama yapılacak olması, borsa işlemlerini yurtdışına kaydırmıştı. Bazı şirket patronları ve büyük spekülatörler, Türkiye borsasına doğrudan yatırım yapmaktansa, yurtdışına çıkıp yabancı etiketi takıp İMKB'ye öyle gelmeye başlamışlardı. Bu işlemler Batı ülkelerinde yapılması ve Türkiye borsasının yabancı yatırımcıların da batıdan gelmesi nedeniyle yabancı maskesi takan yerliler için "bıyıklı yabancı" tabirini kullandık. Daha sonra verginin yanı sıra SPK'nın işlem yasağı koyduğu bazi kişiler de, mecburen bıyıklı hale geldi. Hatta SPK'nın gözetim ve denetiminden kaçmak isteyenler de böyle yaptı.

- Yüzde 30'u yerliymiş- Denilebilir ki, SPK'nın eli kolu dışarıya ulaşmıyor mu? Yabancılar hiç denetlenmiyor mu?
Takdir edilir ki, yurtdışında denetim yapmak, istenilen belgelere ulaşmak, yurtiçindeki kadar kolay değil. Her ne kadar karşılıklı anlaşmalar olsa da.
Üstelik Türkiye'de portföy tutan yabancı yatırım bankaları, bu varlıklarına istinaden müşterileri adına alım satıp yapıyor. Türkiye'deki hesap hareketlerini hiç oynatmadan, yani takas yapmadan, dolayısıyla da İMKB'de işlem yapmadan bu yola başvurabiliyorlar. Böyle olduğu içindir ki, piyasanın yüzde 72'sini elinde bulunduran yabancıların işlem hacmindeki payı yüzde 30'a varmıyor. Kaldi ki, bu yüzde 72'nin yüzde 30'u da gerçekte yabancı değil, yerli. Yani alım satım alışkanlığı daha yüksek olan bir kitle. Gerçek yerlilerin işlemleri de çıkarıldığında gerçek yabancılar için geriye daha düşük bir işlem hacmi çıkabilir. Bu durum da, yurtdışındaki bankaların müşteri işlemlerini Türkiye'ye çok az yansıttığı iddiasını güçlendiriyor.

- Borsanın dörtte biri- Üstelik yabancı yatırımıcılara ait olduğunu belirttiğimiz hisse senetlerinin yüzde 30 gibi üçte biri düzeyindeki bölümünün gerçek sahipleri yerli yatırımcılarmış. Bunu dün CNBC-e'de Yatırımcı Kliniği programına katılan SPK Başkanı Turan Erol açıkladı. Bir tahmin olarak söyledi. Ancak tahmin olsa bile, bu piyasayı düzenlemek ve denetlemekten sorumlu kurumun başkanı sıfatıyla söylediklerini gerçeğe en yakın kabul etmek gerekiyor. Yüzde 72'nin yüzde 30'u, borsadaki hisselerin yüzde 24'üne tekabül eder. Yani borsanın dörtte biri, dolaylı şekilde Avrupa'ya çıkan ve yabancı maskesi takan yerlilerin elinde. Zaten 28'si de resmen yerlilerin. Bu durumda borsanın yüzde 52'si, yani yarısı yerli, yarısı yabancı oluyor.

- Bıyık takma bedeli- Bıyıklıların borsanın dörtte birine sahip olması ciddi ve önemli sonuçlar çıkarılması gereken bir durum.Bir kere bıyık takmanın belli bir maliyeti, komisyonu var. Üstelik bu komisyon Türkiye'deki komisyonların bir hayli üzerinde. Aracı kurumların ilk çeyrek bilançoları daha yeni açıklandı. Bir önceki yılın aynı dönemine göre kârlılıkta yüzde 68 azalma var. Zarar eden aracı sayısı kâr edenleri geçmiş. Buna karşılık yerli büyük oyuncular ve portföy sahipler,i işlemlerini yurtdışına taşımış. Komisyonu yabancı aracı kuruluşlara veriyor. Kendisi yerli, yatırım yaptığı yerli bir şirket ve piyasa, yerli aracı kurumlar da sinek avlıyor. Müşteri olabilecekler de yurtdışına çıkmış. İstanbul'da oturan İstanbul'daki borsaya Londra üzerinden yapıyor. Böyle garip ve maliyetli bir tablo ortaya çıkıyor.

- Verginin etkisi- Bu arada Hükümet İstanbul'u finans merkezi yapma vizyonunu ortaya koydu. Ancak biz yabancıları İstanbul'a beklerken, yerlileri Londra'ya kaptırmışız. "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuşuz." Bu tür yollara sapmakla İstanbul bu hedefe varamaz. Yerliye yüzde 10, yabancıya sıfır vergi uygulanırsa bundan başka sonuç çıkmaz. Bütün bu nedenlerle İstanbul'un finans merkezi yapılması da, sermaye piyasalarının geliştirilmesi de, para piyasasının tek başına kalmaması da, ekonomi yönetiminin olaya yeni ve tümden yaklaşımını gerektiriyor.

- Sonuç- "Dimyat pirincidir, çok su kaldırır." Türk Atasözü