"Minicik haber" de kaç yüz bin
Türkiye gerçeği. Bir yanda değişim, dönüşüm, onca yoksulluğa, adaletsizliğe rağmen
"çocukları okutabilme" çabası.. Bir yanda katılık, kabalık, korku, baskı ya da
"fırsat eşitsizlikleri", dershane için göçten göçe sürüklenen, fındık kabuğuna sıkışan analar, kızlar.
"Köyün web sitesi" de var...
"5 çocuğunu okutmaya çabalayan işçi anne" de var...
Yoksulluk, dışlama, ötekileştirme, polis ve jandarma baskısı da.
Küçücük bir köyün
"bilgi çağı" ve dünyayla iletişim hattı, Ordulu ve fındık bahçesi sahibi olmanın ötesinde, belki ildeki genel havanın da aksine,
"Kürt işçiler" demese bile,
"Viranşehirli Lütfiye Dikbaş"ın
"Fındık işçisi isyanı"nı duyuruyor...
Lakin, Ordu'da devlet, onca lafı dolaştırsalar da, sonuçta baskı kuruyor, bu ülkenin bir parçasına
"kötü muamele" yapıyor.
İnsan Hakları Derneği, yeni raporunda,
"İnsan Haklarından Sorumlu Vali Yardımcısı Adem Bey" in şöyle dediğini kayda geçirdi:
"Bana sormadan kalkıp buraya gelen insanlara ben yardım etmek zorunda değilim, yardım da etmem." Aslında
"Adem'den beri" insanlık diye bir şey var...
Ama
"Adem'den sonra" insan haklarının bittiği yerler de var.
Yeter ki, bir
"sorumlu" olsun!
Demek ki, onca iyi insanına, Erenli köylülerine rağmen,
"büyük harfle Ordu"nun da bir
"demokrasi problemi" var...
Demokrasinin de, onca mert, vicdanlı, kardeşlik yanlısı hemşerilere rağmen, bir
"Ordu problemi" .
Tabii ki hikaye Ordu'da başlayıp orada bitmiyor...
Sadece Karadeniz ve fındık da değil.
Sadece
"Kürtlere karşı ayrımcılık" da değil.
Bazen tam tersi.
"Karşı ayrımcılık" dahi. Rövanş, intikam, karşı etnik nefret. Nefretten yakınırken nefret büyütmek. Kahpe mayın, canlı bomba!
Bazen (sık sık) etnik ayrımcılık ve aşağılama yapanın dahi; statüsü, rütbesi, maddi hali ve halsizliği, eğitim düzeyi, inancı, inançsızlığı, mezhebi, meşrebi yüzünden dışlamaya, ayrımcılığa maruz kalması var.
En acısı şu:
"Gurbette", "Türk, Türkiye'den, Müslüman, Doğulu, esmer, Ortadoğu tipli" diye aşağılanabilen çoluk çocuk bir toplum, buna üzülür ve öfkelenirken, kendi arasında da bir ötekini aşağılayacak
"fındıklar"ı kırıyor, fındık kalpleri parçalıyor.
Aşağılanmanın ikizi aşağılamaktır çünkü!
Lakin, kişiler bir yana...
"Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" bu mudur?
Hükümet, vilayet,
Adem Bey bunun için midir?
"Güvenlik", "terörle mücadele" ederken, memleketin milyonlarca masum insanına karşı
"güvensizlik" midir?
"Kardeşlik", kardeşini deşmek midir?
"Bölünmez bütünlük"; vebalı, cüzamlı muamelesiyle bölmek midir?
"Etle tırnak", ete batar korkusuyla tırnakların kafadan sökülmesi midir?
Belki de, Ordu Erenli Köyü'nün
"internet çağı"na sıçrama çabası,
"fındık işçilerinin isyanı"na yer verebilen vicdanlı sayfası ile Viranşehirli
Lütfiye Dikbaş'ın, başını dik tutup emeğiyle çocuklarını, kızlarını okutma gayreti,
"kardeşlik, insanlık harmanı"nın azimli yürekleri ve yolcularıdır!
Korku, nefret, baskı ve pusuya karşı en ciddi umut budur.
Yayın tarihi: 20 Ağustos 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/20//talu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.