Solda yenilenme veya solu yenileme iddiasıyla ortaya çıkan 10 Aralık Hareketi, kararsızlıklarla, bocalamalarla, gel-gitlerle dolu üç yıllık düşünme sürecinden sonra galiba partileşmeye karar verdi. Hayırlı olsun. "Galiba" diyoruz, çünkü bir yandan yayınladıkları son broşürde "Çağdaş sosyal demokrasi odaklı yeni bir siyasi parti ve iktidar için yola çıkıyoruz" deniliyor ama bir yandan da hareketin sözcüsü Prof. Dr. Burhan Şenatalar ihtiyatlı, hatta kaçamak açıklamalar yapmaya devam ediyor: "10 Aralık tek başına bir parti kurarsa, eksik kalır. Parti değişik kesimler tarafından, yukarıdan ve aşağıdan aynı anda kurulmalı. Biz de ancak bunun lokomotifi olabiliriz. Zaten Ağustos sonu itibariyle yeniden Anadolu'yu dolaşmaya başlayacağız." (4 Ağustos'ta Milliyet'te yayınlanan söyleşi)
Bize ulaştırılan broşürün Şenatalar'ın açıklamasından sonra hazırlandığını göz önüne alarak, 10 Aralık Hareketi'nin son günlerde partileşmeye doğru bir adım daha attığını varsayıyoruz. Ve kendilerine bir kez daha başarılar diliyoruz.
CHP, "Öteki" mi oluyor? Yeni partinin "Manifesto"su diyebileceğimiz bu broşürde, oluşumun vizyonu etkileyici cümlelerle anlatılıyor: "Güçlü bir iktidar alternatifi yaratmak...
Türkiye'nin sorunlarına hızlı ve yeterli çözümler üretmek için siyasette kapsamlı bir yenilenmeyi gerçekleştirmek... Geniş kitlelerle yakın bağlar kurarak somut sorunlarına çözüm sağlamak için yerel ölçekten itibaren onlarla birlikte çalışmak... Sorun çözme odaklı, bilgiye dayanan, tartışan, yaygın biçimde eğitim veren, kolektif çalışabilen, yenilenmeyi bilen bir örgüt yapısı oluşturmak... Dünyadaki dinamik yeni örgütlenme ve iletişim türlerini siyasete yansıtmak..."
Solcuların bir numaralı özelliği olan "Ağzı iyi laf yapma"nın son derece başarılı örnekleriyle dolu broşürde, iki vurgu dikkatimizi çekti.
Birincisi, kimliklerini CHP'ye tanımlamaya, konumlarını CHP'ye göre belirleme çabaları. Şöyle deniyor: "Bugünkü CHP kitlelerin somut ihtiyaç ve özlemlerine uzak duruyor. İnsan hak ve özgürlükleri, demokrasi, yerel yönetimler, Kürt sorunu, AB gibi alanlarda gerekli açılımlara sırtını dönüyor. Yer yer şöven milliyetçiliğe kayan bir söylem benimsiyor."
Oluşumun öncülerinin demeçlerinde de gözlediğimiz CHP'yi "Ötekileştirme" çabaları acaba Baykal'ın 10 Aralık Hareketi'ni önemsememesinin, dahası partinin kapılarını kapatmasının yol açtığı bir öfke, hatta kompleksin dışa vurumu olabilir mi? Alınmasınlar, bu kanı sol kesimde bir hayli yaygın.
İkinci takıldığımız nokta, broşürün tüm sayfalarına, "Çağdaş sosyal demokrasi" kavramının serpiştirilmiş olması: "Çağdaş sosyal demokrat yeni bir parti için...
Türkiye'de çağdaş sosyal demokrasi odaklı yeni bir partinin kurulmasına ihtiyaç var... Çağdaş sosyal demokrasi odaklı yeni bir siyasi partiyi kurmak yaşamsal bir ihtiyaç haline gelmiş durumda... Güçlü bir çağdaş sosyal demokrat parti-Çağdaş sosyal demokrat güçler... vs, vs."
Hangi sosyal demokrasi? Takılmamızın nedeni şu: Bunca sık tekrarlanan klişenin veya kavramın tanımı yapılmıyor.
"Çağdaş sosyal demokrasi" ne? İngiltere'de Tony Blair'in artık tıkanma noktasına gelmiş olan liberalsosyal sentezi mi? Fransa'da Lionel Jospin'in Yeni Keynescilik'ten esinlenerek geliştirdiği "Modern sosyalizm" mi? İskandinav sosyal demokrasisi mi? (Not: Sosyal demokrasinin öldüğünü iddia edenler bile var. Ölmeyip can çekiştiği görüşünde olanlar ise, sosyal demokrasinin ancak köklerine dönerek dirilebileceğini savunuyorlar. Kökler mi? Marksizm'i yeniden referans kabul etmek. "Stalinci yorumun ölümcül virüsünü bünyesinden atmış Marksizm'in küresel dünya düzeninde ve demokratik sistem içinde yeniden alternatif oluşturmasının kaçınılmaz olduğu" görüşü giderek daha çok destek buluyor.)
Yüzde 42'nin büyüsü Sosyal demokrasiyi Türkiye'de halkın anlayabileceği biçimde sadece 1970'lerde Bülent Ecevit tanımlayabildi. "Ne ezilen ne ezen, insanca, hakça düzen" dedi, "Toprak işleyenin su kullananın" sloganıyla keskinleştirdi, seçim meydanlarında örnekler vererek "Aracıların ortadan kalkacağı bir ekonomik sistem" vaat etti.
Halkın kafası yattı, 1977 seçimlerinde Ecevit'in CHP'si oyların yüzde 42'sini alarak bir daha hiçbir sol partinin, hiçbir seçimde yanına bile yaklaşamadığı bir rekor kırdı.
Ecevit'in o tarihteki sosyal demokrasi yorumu, "Altermondialist sol"un, günümüzde Latin Amerika ülkelerinde kasırga gibi esen (Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, petrol, elektrik, demirçelik ve telekomünikasyon sektörlerinden sonra dün de yabancı sermayeli çimento fabrikalarını millileştirdi) yeni solun prematüre modeliydi. Ecevit'in yüzde 42'lik performansının hâlâ belleklerde olanca tazeliğiyle durmasından olsa gerek, Şenatalar da "Yeni solun oy potansiyelinin yüzde 40'lara çıkabileceğini" söylüyor.
10 Aralık Hareketçileri "Çağdaş sosyal demokrasi" derken yoksa "Altermondialist" solu, Latin Amerika solunu mu kastediyorlar. Buyurun bakalım, içimize bir kurt düştü!
Yayın tarihi: 20 Ağustos 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/20//haber,FE882EC8A5AB433CB66269D247D695D5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.