Seçimde ikinci olması üzerine görevi bırakan eski Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Ayşe Soysal: Rektörlük seçiminden çıkan tercih doğrultusunda hareket ettim. 12 Eylül yasasına rağmen üniversiteyi yönettim..
Rektörün görüşünün üniversite görüşü olarak ifade edilmesine karşıyım. O nedenle hiç senato bildirisi yayımlamadık
'Yeni rektörlerin yönetim biçimi farklı olursa üniversiteler de etkilenir. Rektörün farklı bir politik görüşe sahip olması üniversiteyi etkilemez
B
u hafta Haftanın Sohbeti'nin konuğu eski Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal. Soysal, atamaların tartışıldığı bu dönemde adeta demokrasi dersi vererek rektörlükten ayrıldı. Üniversitede yapılan rektörlük seçiminde ikinci oldu. Ancak birinci olmaması nedeniyle YÖK ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün atama sürecini beklemeden veda etti. Bunun üzerine YÖK de Soysal'ı listeye almadı. Gül de seçimde birinci olan Prof. Kadri Özçaldıran'ı atadı. Soysal'ın görev yaptığı dört yılda Türkiye'deki politik gelişmelerden en çok üniversiteler etkilendi hatta sürece dahil oldu. Rektörler ve hocalar gerek Cumhurbaşkanlığı seçimi, gerek türban yasası sürecinde bol bol karşılıklı bildiri yayımladı. Ama Soysal, bir tanesine bile imza atmadı. İşte Soysal ile bu dört yılda yaşadıklarının ve görevi bırakması sürecinin yanı sıra rektör atamalarının yankılarını konuştuk.
* Yeniden rektör olma ihtimaliniz yüksekti. Niçin bıraktınız?
Seçimin geçerli olması için altı adayın olması gerekiyor, bizde yedinci aday yoktu. Dolayısıyla çekilseydim seçimler geçersiz olacaktı. Bu da beraberinde kargaşa getirecekti, yapılmış bir seçimi iptal pozisyonuna düşecektim. Sadece seçimden çıkan tercih doğrultusunda hareket ettim. Birinci seçilen adayın rektör olması için. Biz Boğaziçi olarak birinci adayın atanmamasının sonucunu kaldıramazdık.
POPÜLİZM YAPMADIM
* Bu dönemdeki rektör atamalarında da yine politik tercihler ön planda. Geçmiştekilerden farklı olmadı...
Buna şaşmadım. Çünkü yasa çok açık. Yasaya katılırsınız katılmazsınız o ayrı mesele. Seçimde çıkan kişi ertesi gün göreve başlayamıyor. Bu bir eğilim belirleme oylaması. Sonra bu adaylar belirli eleme süreçlerinden geçiyor. Yasa gereği hem YÖK'ün hem de cumhurbaşkanının kendi değerlendirmelerini yapmaya hakkı var. Üstelik bu onların görevi.
*
İyi de Sezer'in birinci seçilmeyen Kemalist isimleri, şimdi de Abdullah Gül'ün AKP milletvekili adayını rektör ataması doğru mu?
Bu atamalar politik tercih olabilir, başka tercihler de olabilir. Aslında üniversitedeki seçimin de ne tür vaatler ve kriterlerle yapıldığını çok bilmiyoruz. Yani o aday ne tür bir kampanyayla birinci oldu? YÖK'teki mülakatta ne gibi sorular soruldu? Cumhurbaşkanının değerlendirmesi neydi, bilmiyoruz. Onun için böyle bir şeyin doğrudan politik tercih olduğunun söylenmesi yanlış. Süreç yasal olarak yürüyor ama yasanın çok sıkıntıları var.
*
Size göre rektörler nasıl belirlenmeli?
Önce üniversiteyi sonra seçim sistemini konuşmalıyız. Önce üniversitelerden ne bekliyoruz, üniversiteler nasıl olmalı kısmını tamamlamamız gerekiyor. Üniversiteler Devlet Planlama Teşkilatı'nın önümüzdeki beş yıllık planı doğrultusunda programlar açan bir meslek yüksekokulu mu olmalı, yahut bilim üreten ve özgürlüğü olan bir kurum mu olmalı? Üniversite vizyonumuzu oluşturmalıyız. Ama 12 Eylül sıkıyönetim döneminde yapılan bir yasayla üniversitelerin yönetiliyor olmasını
Türkiye için zül (alçalma, düşkünlük) görüyorum. Feci bir şey. Yeni bir yasal yapıya geçmek için konuşmamız lazım. Sonra üniversite yönetiminin ve mali rejiminin nasıl olması gerektiği belirlenmeli. Bu yapı oluşturulduktan sonra rektörlük seçimlerine gelmeliyiz.
Yayın tarihi: 11 Ağustos 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/11//haber,E3211FCCD4E64D6B8E79A1F83A06163A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.