Sınavlar bitti. Sonuçlar açıklandı. Ama heyecan bitmedi. Bir grup için bu yıl artık 'kazanmak' söz konusu değil. Gelecek yıl için planlar yapılıyor. Zaten kısa bir süre sonra dershaneler açılacak. Yani tatil onlar için de bitiyor. Bu dershane konusu ayrı bir sorun. Başlı başına bir tartışma konusu. Sonuçlar açıklandığında dershanelerin tişörtleriyle fotoğraflanan çocukların başarısında ailelerinin, okullarının başarısı yok muydu? Yoksa ciddi bir problem var demektir. Öğrencilerin okullara ihtiyacı olmadığı bile iddia edilebilir. Bir de sınavın ticaret haline getirilmesinden bahsetmeliyiz. Derece alanlara paralar, ödüller vermek sınavın da dershanelerin de amaçlarını saptırıyor. Ama daha önemlisi, yaşamın henüz başında olan ve geleceğe ilişkin değerler oluşturacak gençlere sınav başarısı kazanmış olmanın yetmediğini, gelecekleri için bir üniversitede okumanın amaç olarak az geleceğini öğretiyor. Abarttığımı düşünenler, sonuçların açıklandığı güne ait gazete haberlerine baksın: Üniversitede ve hatta yurtdışındaki okullarda okuyan, bu sınavın sonucuna ihtiyacı olmayan gençlerin ödüller ya da otomobil kazanmak için sınavda derece yaptıklarını yazıyordu. Üstelik bahsettiğimiz sınav bir sıralama sınavıdır. Yani üstte olanların aldığı puan, yaptığı soru sayısı herkesi etkiler. Bir grup genç ve aileleri rahat. Bazıları huzurlu, bazıları çok mutlu değil, ama aldıkları puanla belli yerlere yerleşecekleri için rahatladılar. "Tercihleri doğru mu, ileride seçimlerinden hoşnut kalacaklar mı?" gibi sorunlar çok daha ileri de karşılaşıcakları sorunlar olduğu için rahatlar. Bir grubun ise umudu sürüyor. Ek kontenjanlarla, boş kalan yerlere yapılacak yerleştirmelerle bir üniversiteye girebilme şanslarını bekliyorlar. Kimi zaten istediği bir yere yerleşmeyi başaracak, kimi bir daha sınava girmemek için neresi olursa olsun kayıt yaptıracak. Bir kısmı da ister istemez tekrar sınava girecek. Beni asıl şaşırtan başka bir grup var. Gelip danışan çocuklar nedeniyle düşünmeye başladım. Bu gençler iyi puanlar almışlardı. Çoğunun kafasında istedikleri bölüm de kesindi. Seçmekte zorlandıkları şey üniversiteydi. Yanıtlanması gereken soru: "Hangi üniversitenin istediğim bölümünü seçeyim?" Kendimi ve yaşıtlarımı düşündüm. Neye göre seçmiştik? Önce olmak istediğimiz meslekleri belirlemiştik. Sonra o meslekler için en iyi eğitim yapıldığı, yurtdışında da saygınlığı ve adı olabilecek, ders verecek olanların kendi dallarında tanınmış olduğu üniversite iyidir, diyerek kayıt yaptırmıştık. Seçimleri bu özellikler dışında tek etkileyen üniversitelerin bulundukları şehirlerdi. Gençler bana soruyor: "Derecem var, seçeceğim bölüm bu, ne önerirsiniz?" "Neleri araştırdınız?" diyorum, "öğretim üyeleri kimler? Diploması nerelerde geçerli? İş dünyasında ve akademik dünyada oradan mezun olmak bir katkı sağlıyor mu?" Hiçbirini bilmiyorlar. Onların yanıtı: "Şu üniversiteye gidersem bilgisayar verecek, şuna gidersem ayda şu kadar para ödeyecek," oluyor. Hatta ev önerenler olmuş, iyi dereceli çocuklara... Biraz daha masum öneriler de var, yurtdışı garantisi gibi... Burs başka şeydir, bu öneriler başka. Bunların önceden ilan edilmişliği, belirlenmişliği yok. Yoksa burs kazanmak onurdur. Geleceğini belirleyecek, aklını, bilgisini, mesleğini, görgüsünü, işe yaklaşımını, siyasi ve toplumsal görüşünü oluşturacak üniversitesini eğitimden alacağı değerlere değil, ona verilecek (Adına ne denilirse denilsin: Ödül, rüşvet, teşvik primi) bir şey için yapan gençler, dünyaya nasıl bakacak ve ne katacaklar? Kendinize sorun: Gerçekten kazananlar kimler? Ve üniversitenizi sağlam değerlerle seçin. O sizin geleceğiniz, sadece bitirmek yetmiyor. Bitirdiğiniz yerden neler aldığınız, ailelerinizin ve ülkenizin de geleceği olacak unutmayın.
Yayın tarihi: 9 Ağustos 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/09/ct/semerci.html
Tüm hakları saklıdır.