(USAK* Başkanı Doç.Dr. Sedat LAÇİNER) "Güngören'de bir saldırı meydana gelirken, bu saldırıya paralel olarak diğer taraftan Kerkük'te de bir saldırı meydana geldi. İstanbul'daki saldırıda temel gaye, Türkler ile Kürtleri, birbirine kardeş iki halkı birbirine düşman edebilmekti. Kerkük'teki saldırıya bakıyorsunuz; burada da Türkmenler ile Kürtleri karşı karşıya getirme çabası var. Bu, Ortadoğu dengeleriyle çok fazla ilişkili.
Türkiye üçüncü bir kol, üçüncü bir alternatif sunan bir ülke olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye'nin Ortadoğu bölgesinde aktif olmasından rahatsız olan İsrail ve ABD'nin içerisinde de çok güçlü damarlar var. Bu damar, 1 Mart 2003 tezkeresinden bu yana şu anki hükümet ile ABD'nin arasını açabilmek için korkunç çaba sarfetti. Hatta şu anki Türk hükümetini El- Kaide'ye benzetti, Başbakan Erdoğan'ı Usame Bin Ladin'e benzettiler. Şimdi bu yapılanma, Kuzey Irak'ta ve PKK'nın kalbinde de çok aktif. O nedenle Güngören'deki patlamayı kimin yaptığı önemli değil. Kimin yaptığına değil, kimin yaptırdığına, kimin teşvik ettiğine bakacaksınız. Öte yandan, PKK'nın siyasallaşma yeteneği yok. Bu konuda kısır ve kabiliyetsiz bir örgüt olduğu anlaşılıyor. Şiddetten bir türlü çıkamıyorlar. Bunu yapamayınca da, başkasının kendi yerini almasına da izin vermiyor. Bana sorarsanız, terör örgütü 1999'da uluslararası camiada tasfiye kararı alınmış bir örgüttür. Amerika,
Türkiye'yi cezalandırayım derken terör örgütü palazlandı. O süreç içerisinde, daha önce bahsetmiş olduğum İsrail ve ABD'nin içindeki, birtakım senaryolar kurgulayan o güçlü damar, PKK'yı da destekledi ve ayakta tutmaya çalıştı. 2008 yılında biz, koordineli ve kapsamlı, ekonomik, sosyal, siyasal, hukuki ve ideolojik boyutunu içeren çok geniş ve kapsamlı bir paket açabilse idik ve biz mahkeme salonlarında birbirimizin gözünü oymaya çalışmasaydık,
Türkiye bu kadar kutuplaşmamış olsaydı, kanaatim odur ki 2008 yılı içerisinde PKK son derece marjinal bir örgüt haline gelmiş olabilirdi. 2009 ve 2010, artıkları temizleme yılları olurdu.
Türkiye'de terörle mücadele, teröristle mücadele ile karıştırılıyor. Dağlarda terörist öldürmek, birkaç teröristi yakalamak, hapsetmek terörle mücadele değildir. Terörle mücadele, meydan okumak, ilmi ve fikri olarak, ideolojik bir meydan okumadır her şeyden önce. Teröristin maksadı vatandaşınız ile aranızı açmaktır. Öldürdüğünüz her terörist ailesiyle birlikte bir sempatizan oluşturur. Siz 3 bin tane terörist öldürebilirsiniz ama, arka taraftan 6 bin terörist geliyorsa bir kaçak var demektir. Geçen gün Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de 300 milyar dolardan bahsetti, USAK olarak bizim hesaplamalarımız ise 1 trilyon doların üzerine çıkıyor. Bu parayla birçok şey yapılabilir. Yani, intihar eden kadınlar kısmını atlarsanız, 13 yaşında evlenmek zorunda bırakılan kızı eğer görmezseniz, o kız 13 yaşında evlenmemek için terör örgütüne katılabilir, intihar bombacısı olabilir. Bu bakımdan, terörle mücadelenin çok az bir kısmı, terörist ile mücadeledir. Güngören'de bomba patlamış. Patlamanın ardından, sanki herkes bir eğlence varmış, film gösteriliyormuş gibi oraya koşuşturuyor. Mesele budur zaten. 50 yıldır terörün aktif olarak mağduru olan bir ülkede bomba patladığı zaman herkes bombanın olduğu yere koşar mı? İlk yapılacak şeyin, 155'i, ambulansı, itfaiyeyi aramaları olduğunu ve geri çekilmeleri gerektiğini öğretemediysek, bakınız, daha işin ne kadar ABC'sindeyiz hâlâ..."Kaynak: TRT 2 TV,
Açılım programından. *Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu