Nikâh töreninin üzerinden 50 yılı aşkın zamanı geride bırakmış olan bir arkadaşım,
"Evlilik" denilen kutsal, sabır ve özveri isteyen, sorumluluklarla dolu birlikteliğin altın kuralını şöyle anlatmıştı bana:
- Yarım yüzyıllık beraberliğimizin sonunda, ben de, eşim de birbirimizin uzmanı olduk. Mesela ben hangi kelimeyi kullanırsam onu çıldırtacağını bilirim. Ama o kelimeyi asla kullanmam. O da hangi kelimeyi kullanırsa beni çıldırtacağını bilir. Ama o da bu kelimeyi kullanmaz. Bu
"çıldırtan kelimenin kullanılmaması" aslında bütün birlikteliklerde ve özellikle sosyopolitik yaşamda, kalıcı istikrar ve dayanışma için dikkate alınması gereken bir kuraldır.
Adını anınca hepimizin yüreğimizi titreten, tarihi, bugünü, doğası, halkı, kültürü, gelenekleri, dinamizmi ve her çeşit renklilikleri ile gerçekten sevilesi bir ülke olan
Türkiye ile kuşaklar boyudur birlikteyiz. Dedelerimiz babalarımız bu topraklarda gömülü... Alın terimizin, bilgimizin, girişim gücümüzün karşılığını bu topraklardan alıyoruz.
Türkiye bizim kaderimiz, varlığımızın güvencesi, geçmişimiz, geleceğimiz, ümidimiz...
Türkiye'ye borçluyuz Bu ülkede yaşayan, çalışan, çeşitli meslekleri icra eden, farklı düşünce, inanç veya etnik kökenlere sahip insanların
Türkiye'ye, en azından başarılı bir evliliğin tarafları kadar özen göstermeleri gerekiyor.
Siyasetin, toplumu kamplaştıran değil ortak geleceğe dönük heyecanları öne çıkartan söylemler üzerinde oluşturulması, bu ülkeye karşı duyulması gereken vicdan borcunun gereğidir.
Bizi içinde bulunduğumuz problemli coğrafyanın koşullarından gelişmiş dünyaya taşıyan, anayasal demokrasi, hukukun üstünlüğü, laiklik, temel hak ve özgürlükler, çoğulculuk ve sivillik gibi olgularımızı, birbirimizi yaralamak amacıyla
"çıldırtan kelimeler"i kullanarak, heba etmeyelim.
Demokratik siyasette
"hizmet", "rekabet", "uzlaşma" gibi öğeleri ön plana çıkartmak da mümkündür.
Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'yi kapatmayan ancak uyaran son kararı üzerindeki tartışmaları da bu çerçevede yapmakta fayda var.
Özellikle CHP'ye bu konuda büyük sorumluluk düşüyor.
Anayasa yargıçlarının
"Ankara ortamı"na rağmen önyargılarından sıyrılıp, ülkenin güvenliği ve istikrarını ön plana aldıkları bir dönemde, siyasi parti sözcülerinin hesapsız davranmaları ve kışkırtıcı olmayı
"siyaset etmek" diye sunmaları ne akla ne sorumluluk duygusuna sığar.
İktidar sorumluluğu Ama asıl sorumluluk iktidardaki AK Parti'ye düşüyor.
Bunu vurgulayan bazı yorumları dünkü gazetelerden alarak hatırlayalım.
Taha Akyol (Milliyet)-İktidar partisi artık seçim gecesi Başbakan Erdoğan'ın yaptığı konuşmadaki siyasi çizgiye dönmelidir: Önceliği istikrara, ekonomiye ve demokrasiye veren, gerginlikten sakınan, birleştirici bir çizgi... Hatta bunu güçlendirmek için siyasi ve bürokratik yönetimde bunu yansıtan revizyonlar yapmalıdır.
Mehmet Altan (Star)-Açılmaması gereken bir dava iktidarın ağır biçimde hırpalanmasıyla sonuçlandı. Bugünden itibaren siyasal iktidar hem kendi yanlışlarını, hem de
Türkiye'deki bu yorucu Şark havasını değiştirip düzeltmek için devreye girip, yeni ve taze bir başlangıç yapabilecek mi?
Mustafa Ünal (Zaman)-Hiç kuşkusuz Anayasa Mahkemesi'nden herkesin çıkaracağı dersler olmalı. En çok da AK Parti'nin... Durup düşünmesi ve bir özeleştiri yapması gerekiyor. Bazı çevrelerde kendisine dönük ciddi endişeler, kaygılar var. Bu, Mahkeme'nin kararına da yansıdı. Hazine yardımından kesintinin anlamı bu. Oran olarak düşük olsa bile bu endişeleri önemsemesi ve bunları giderecek adımlar atması lazım.
Fehmi Koru (Yeni Şafak)-Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'nin kapatılmamasıyla sonuçlanan kararı pek çok çevre tarafından farklı biçimlerde yorumlanacaktır. Önemli olan, başkalarının değil AK Parti'nin bu kararı nasıl yorumladığıdır. AK Parti yola devam edecek de, nasıl devam edecek? Hiçbir şey olmamış gibi davranıp yeni bir dava açılmasına kadar gidebilecek pervasız icraatlar mı beklemeliyiz, yoksa kararı sert bir 'uyarı' olarak değerlendirip ürkek ve titrek bir yeni AK Parti ile mi karşı karşıya kalacağız?
İsmet Berkan (Radikal)-Şimdi AK Parti ve Meclis, sanki hiçbir şey olmamış, bu devirde salt bazı parti önde gelenleri ifade özgürlüklerini kullandılar diye o partinin hakkında kapatılma davası açılması normalmiş gibi davranabilir mi? Bence davranmamalı. Ama korkarım davranacak. Ülkemizde bir daha bu seviyede bir kapatma davasının olmaması için gereken büyük uzlaşma, büyük Anayasa değişikliği gerçekleşmeyecek, her şey eski tas eski hamam devam edecek, taa ki bir sonraki Anayasal krize kadar.
Haşim Kılıç'ın sözleri Reha Muhtar (Vatan)-KORKUM VE ENDİŞEM: AKP'yi destekleyen ve rejimle öteden beri kavgalı olan bazı aktivist çevreler bu karardan sonra "Başbakan'a yürüyelim... Her şeyi değiştirelim..." diyeceklerdir... Tarihsel rövanşları için zaman ve şartlar uygundur diye düşüneceklerdir... BEKLENTİM VE UMUDUM: Buna karşı beklentim Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın bu saatten sonra bunlara rağbet etmemesi ve sistemin içine bütünüyle girmesidir... Umudum var mı diye sorarsanız, doğrusu emin değilim... Beklentim var, ancak onu dile getirebilirim...
Evet... Bunlar farklı görüşlerin değerlendirmeleri.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın
"karar"ı açıklarken söyledikleri var. Onları da unutmayalım:
Haşim Kılıç- Burada kapatma kararı çıkmamıştır. Anayasa'daki bu sayıyı yani 7 sayısını tutturamamış olmasından dolayı kapatma kararı çıkmamıştır ama bu kararın sonucunda bu partiye bir ihtar kararı çıkmıştır, ciddi bir ihtar kararı çıkmıştır. Bu sonucun değerlendirileceğini ve gereğinin de yapılacağını umut ediyorum, tahmin ediyorum.
Yayın tarihi: 1 Ağustos 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/08/01//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.