Bazı gazetelerde,
"solun Ergenekon konusunda niçin sessiz kaldığı" ciddi ciddi tartışılıyor.
"Eski solcular" olarak nitelenen bazı yaşlı arkadaşlar üzüntülerini dile getirdiler.
Sözü edilen sol, elbette CHP gibi
"sahte sol" değil, gerçek sol, yani sosyalistler... Sahte solun bu konuda tutumu belli, onlar ve de onları tutan gazeteler Ergenekon'un
"avukatlığına" soyundular (bu deyim ve ayrıca her türlü kem söz liderlerine aittir, bize değil.)
Sosyalistler, ve de çeşit olsun diye de, geçen yüzyıl kalıntısı komünistler... Pembeler ve kızıllar...
"En parlak devrinde bile" oy oranı yüzde üçü bir türlü aşamamış bir siyasi hareket, Ergenekon konusunda tavır takınsa ne olur, takınmasa ne olur? Diye sorulabilir.
Sorulur ve laf biter.
Aslında yazı da burada bitti ama sürdürmemiz gerekiyor. Lafı kesersem, sayfa sekreterinden
"çok kısa oldu ağabey, yoksa sen kendini Şinasi Nahit mi sandın" suçlaması gelebilir!
Aklı başında solcular, yanıtı da kendileri buldular: Sol bu konuda tepki vermiyor, meseleyle ilgilenmiyor, çünkü sol aslında Kemalist!
Yani, Cumhuriyet Halk Partisi'nden temelde hiçbir farkı yok, yalnızca onun azıcık pembesi... Onun için İsmet İnönü, Erdal İnönü gibi kişileri de
"solun lideri" sanırlar.
İlgilenmiyor, çünkü sol, halkın değil
"devletin solu"...
Halkla hiçbir ilgisi yok ve olmadı. Halka en yakın olduğu nokta, 1965 seçimlerinden önce, merhum Mehmet Ali Aybar'ın radyo konuşmalarında hâlâ kulaklarımda çınlayan
"ırgatlaaaar, marabalaaaar" seslenişi olmuştu!
Sonra Aybar döndü,
"olur mu ya, biz sizi bu kadar bilinçlendirmeye çalışıyoruz, siz gidip gidip oyunuzu zengin partilerine veriyorsunuz" dedi ve niçin asla iktidara gelemeyeceklerini de daha o günden kendisi bulmuş ve açıklamış oldu. (Bu, sözünü ettiğim gazetelerin niçin
"az sattıklarını" da açıklar.)
Devletçi solun refleksi elbette zurnanın zırt dediği yer geldiğinde halkı değil bürokrasiyi korumak olacaktır.
"Susurluk'ta gösterdiğiniz duyarlılığı şimdi niçin göstermiyorsunuz?" sorusuna verecek yanıtı da yoktur tabii.
Ikınıp sıkınmamak ve büsbütün rezil olmamak için de
"bizi ilgilendirmez" tavrını takınacaktır, netameli meselelerde!
İlgilenseydi, örneğin attıkları zaman mangalda kül bırakmayan işçi sendikaları, 1 Mayıs günleri Taksim Meydanı'nda hır çıkarmak gibi ucuz kahramanlıklarla yetinmez, TÜSİAD toplantısına katılıp o saçmasapan yeni anayasa taslağına karşı tavırlarını koyarlar, Kenan Evren Anayasası'na karşı da yirmi altı yıldır popolarını kaldırıp kendi önerilerini geliştirirlerdi!
Ama ağlamak kolay, çözüm düşünmek zordur.
Yeterli oy toplayamayıp meclise giremeyen Baskın Oran'ı burada saygıyla selamlamak isterim:
"Ben solcu olarak darbecileri tasfiye etmek için AKP'yle koalisyon yaparım, önce bundan yararlanırım, ona karşı muhalefetimi sonra yaparım" dedi.
Yeterli oy toplayıp meclise girmek başarısını gösteren Ufuk Uras'ı da saygıyla selamlarım: Meclis soruşturması açılması için imza kampanyasına kalkıştı ve bunu da başardı.
Ama bakınız, solcu geçinen başka bir adam, savcıya bok atmak için ne yazıyor:
"Meğer İlhan Abi ihtilalciymiş de haberimiz yokmuş!" Düzgün bir gazetede, bunu söyleyeni
"haber atladığı için" işten kovarlar!
Hem de bugünün değil, kırk yıl öncesinin bayat haberi...
Yayın tarihi: 30 Temmuz 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/30//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.