Bir tarihte... Yetmişli yıllar... Bir reklam acentasında, o zamanlar eli kalem tutan her Türk aydınının kaçınılmaz başbelası olan
"metin yazarlığı" yapmaktayım... Önüme bir çizelge getirdiler.
Baktım, işgününü yarımşar saatlik dilimlere ayırmışlar, her yarım saatlik bölüme o sırada ne yaptığını, hangi kampanyaya çalıştığını, neyle meşgul olduğunu yazacaksın...
Meğerse sana verdikleri ücretten, belli bir işe harcadığın süreye düşen parayı hesaplarlar,
"maliyet hesabına" katıp onu da müşteriye fatura ederlermiş!
Kova burcunun huyu kurusun, çizelgeyi
"gazete okudum",
"çişe gittim",
"hayal kurdum" gibi girdilerle doldurduğumu hatırlıyorum. Ama zaten ufak ufak sıtkım sıyrılmıştı o şirketten, hiçbir şey umurumda değildi...
Çünkü günde üç bardak
"çay hakkımız" vardı, sen gidip alamazsın, bekleyeceksin çaycı getirecek, o dakikalarda masasının başında olmayan o çayı da kaçırıyordu. Eskiden bu hak günde iki çay bir kahveymiş de, patron
"masraflı oluyor" diye kahveyi de çaya çevirmiş.
"Amerikan sistemiymiş" bu.
"Tükürürüm ulan sizin sisteminize de, şirketinize de, reklamcılığınıza da" deyip gittim kısa sürede.
Oysa orası
"reklamcılığın okulu" sayılıyordu...
"Müşteri temsilcisi" tabir edilen bir sürü budala da birbirine Amerikan filmlerinde gördüğü havaları yapıyordu...
Ben de
"okumayacağım, hamal olacağım" tavrı koydum.
Oldum da. Gazeteci oldum.
Gene de, her gün yazı yazmak derdi,
"Taylorizm köpeği" edilmekten iyidir!
Geçen gün gözüme ilişti, işyerlerinde sigara yasağı var ya, millet sigara içmeye kapı önlerine çıkıyor... İşgücü kayboluyormuş.
Günde iki sigara içmeye inip çıkmak,
"fazladan yirmi dakika mola" demekmiş. İşverenler, sigara molasını sınırlamak istiyorlarmış. Çünkü gerçek
"ihtiyaç molasında" hepi topu altı dakika kayboluyormuş. (Bu olaya, kibar şirketlerde
"lavaboya gitmek" tabir ederler, sanki yalnızca elini yıkayıp çıkacak. Kızım, Mehmet Bey nerede? Lavaboda efendim! İşiyor mu, sıçıyor mu, ne zaman çıkar? Aaa, ne biçim konuşuyorsunuz efendim!)
Bitmek tükenmek bilmeyen güvenlik önlemleri, kart takmalar, kartı makineye
"okutmalar" falan yetmedi, sigara içmeyi içeride yasakladığınız gibi dışarıda da yasaklayın.
Ve de sekiz saat nikotin alamayan nikotin bağımlısının kafası
"harman" olsun, sonra ondan
"verim" bekleyin...
Molaları yasaklayın, işyerinde gerilim, tatsızlık, sürtüşme ve kavgalar artsın.
Çünkü, vida sıkan işçiyle haber yazan işçi arasında, başını örtüp ilaç kutusu dolduran kadınla odasında toplantı düzenleyen kadın arasında hiçbir fark yok, öyle mi?
Herkes, Charlie Chaplin'in
"Asr Zamanlar" filmindeki, Fritz Lang'ın
"Metropolis" filmindeki robotlara dönsün.
Bakalım,
"Ceo" meo tabir edilenler de
"biz işçi değiliz, biz ayrı ve üst sınıfız" diye kendilerini kandırmayı sürdürürler mi, yoksa kazan mı kaldırırlar?
Ey dünyanın bütün beyaz yakalıları ve de yönetici sekreterleri, birleşiniz! Mavi yakalı kardeşlerinizle aranızdaki fark, yalnızca para ve hava farkıdır! Ezmeye gelince, size kimse ayrıcalık tanımaz.
Böyle dedim ama siz parayı alıp yatarsınız.
Yayın tarihi: 20 Temmuz 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/20//haber,4CCA209A38714EBB93D08330C2BCBD2B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.