Okur bazı şeylerin yazılmasını ister. Hatta ısrarla yazıp sorar.. "Neden yazmıyorsun" diye.. Merak etmiştir, herkes yazarken senin görmezden gelişinin sebebini..
Bir defa.. Bir yazar her şeyi yazacaktır diye bir şey yok.. Hele de herkes zaten yazıyorsa.. Ben özellikle başkalarının pek yazmadıkları şeylere bakıp boşluk doldurmak isterim..
İki.. Bazı konuların yazılmaması gerektiğini düşünürüm..
İşte mesela Sevan Nişanyan olayı.. Elim gitmedi.. Neden?..
Sevan'ın yaptıklarını tasvip etmem mümkün değil.. Çok ama çok büyük bir ayıp.. Yıllarca onu nasıl savunduğumu bilirsiniz, yerel makamlara karşı.. Ermeni asıllı olduğu için ayrımcılık uygulandığını düşünüyordum, kitaplarını okuyup bayıldığım yazara.. Hele fırsat bulup Şirince'ye gittiğimde yarattığı dünyayı görmüş ve hayran olmuştum. Harika da bir eşi vardı, kocasına hem de nasıl destek olan.. Ne güzel bir yuva, ne güzel bir yaşamdı gördüklerim.. Tuğçe Baran'ı, yani Mutlu'yu da orda tanıdım.. Baldızdı..
Sevan o harika eşe nasıl böyle bir hareket yapabildi ki?.. Özürü yok.. Hele de hiç günahları olmayan üç masum çocuğu düşünürseniz.. "Acaba" dedim ilk, "Sevan Ermeni asıllı olduğundan değil de, tepkilerini hep böyle çok şiddetli gösterdiği için mi, yerel makamların nefretini kazanıyor.."
"Hele biraz dur" dedim kendi kendime ve bu sırada aileden Mutlu'nun konuyla ilgili hiçbir şey yazmadığına dikkat ettim.. Sevan'ın eşi de olayın dallanıp budaklanmasını istemiyordu. Az düşününce sebebi buldum
. Çocuklar.. Masum çocuklar.. Birine "Baba", öbürüne "Anne" demeye devam edecek çocuklar..Haklıydılar. "Sen de yazma Hıncal" dedim.. Üç.. Bazı konulara dokunmak içimden gelmez..
Mesela Latife Tekin olayı.. İlk duyduğumda kaleme sarılmaya karar verdim. Sonra bir televizyonda olay anını izledim.. Latife Tekin nasıl çirkindi.. Yani sen yazarsın.. Edebiyatçı üstelik.. Edebiyat güzel sanattır.. Bir festivale davet edilmiş gitmişsin. Git otur, en güzel cümlelerle görüşün neyse anlat, millet de dinlesin..
Hayır..
Latife Tekin, miting meydanında çirkin bir politikacı.. Ağzından köpükler saçarak nasıl bağıra bağıra hakaret ediyor. Hayır.. Fikir falan yok sözlerinde.. Resmen hakaret ediyor.. Yani değneğin iki ucu da pis..
"Bulaşma Hıncal" dedim..
..Ve Ergenekon olayı..
Ben Yargıya saygılıyım ve "Yargıya Saygı"nın esas olduğuna inanırım. Çifte standardım yoktur.
Daha iddianamesi hazırlanmamış bir konuda sanki karar verilmiş gibi yorumlar yapmak, benim meslek ahlakıma da sığmaz, özgür düşünceme de.. AKP, nasıl Anayasa Mahkemesi'nin kararını saygıyla beklemek zorundaysa, Ergenekoncular da, Yüce Türk Mahkemelerinin kararına saygı duymak zorundalar. Fark yok..
Ama bakın bizim demokrat (!) geçinenlere.. Fark var mı yok mu?..
Sadece ama sadece bir iddianame hazırladığı için, Yargıtay Başsavcısı hakkında neler neler yazdılar, hâlâ yazıyorlar.. Adam nerdeyse faşist darbeci..Oysa 11 aydan beri bir iddianameyi hazırlayamayan, bu yüzden belki de suçsuz insanları 11 aydır tutuklu bulunduran İstanbul Savcısı onlar için bir demokrasi kahramanı.. İşlediği suçu dahi bilmeden ve tam 11 ay yargıcının önüne çıkartılmadan hapiste bekletilmek, dünyanın hangi demokrasisinde var, bir örnek verirler mi?.
Ben vereyim.
Hitler Almanyası ve Stalin Rusyası'nda vardı.. Bu mudur?.. Demokrasi bu mudur?.. Aslında İstanbul Savcısı Zekeriya Öz'e teşekkür borçluyum.. Bu sahte demokratların takkesini düşürüp kellerini ortaya çıkardığı için..
Bunların takkeleri kolay kolay düşmez ya!..
Bugünkü Tüm Yazıları
Yazmak istemediğim konular..
Yayın tarihi: 4 Temmuz 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/04//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.