Emekli orgenerallerin, bir sivil toplum örgütü başkanının, Ankara Ticaret Odası Başkanı'nın, namlı gazetecilerin gözaltına alındığı bir operasyonu sıradan saymak da politika dışı görmek de olanaksız. Daha önce o gazetenin başyazarının gözaltına alındığı düşünülürse
Cumhuriyet gazetesinin konumu bu durum hepten söz konusu olmaktan çıkıyor. Nitekim basında derhal başlayan spekülasyon, ardı ardına sorulan sorular işin ne kadar siyasal olduğunu gösteriyor. Politikayla operasyon arasındaki ilişkilerin derinliği Başbakan'la Kara Kuvvetleri Kumandanı arasındaki görüşmelere, Başsavcı'nın Anayasa Mahkemesi'nde yaptığı sözlü savunmaya kadar uzatılıyor. Ama insanın aklını karıştıran başka noktalar da yok değil.
Herkesin feryadı kendisine Şöyle düşünelim: AKP'nin kapatılmasını yargı istedi. Fakat yaptığımız yorumlarda o davayı siyasal bir dava olarak nitelendirdik. Doğrudur; siyasal partilerle ilgili bu tür girişimler tarihle oynamaktır. O davalar bağımsız yargı tarafından karara bağlansa bile bitmez. Fakat kapatma davası böyle soğukkanlı bir biçimde de ele alınmadı ve derhal son derecede siyasal bir girişim olarak nitelendirildi. Toplum da basın da ikiye ayrıldı.
AKP karşıtı, laiklik yandaşı basın bu davanın hiç siyasetle ilgili olmadığını, bağımsız yargı tarafından biçimlendirildiğini öne sürdü, sıkı sıkıya savundu, bugüne kadar . Kimdi bu düşünceyi savunanlar? Hemen yanıtlayalım, başta
Cumhuriyet gazetesi .
Zaman geçti, önce İlhan Selçuk şimdi de Cumhuriyet gazetesinin önemli bir ismi dostum
Mustafa Balbay gözaltına alındı. O gazetenin okurları, görüşlerinin yandaşları, dün televizyonlarda izledim, Cumhuriyet binasının önünde toplandı ve bu girişime tepki gösterdi. Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı emekli orgeneral
Şener Eruygur'un gözaltına alınması, emekli orgeneral
Hurşit Tolon'un aynı akıbete uğramasıyla Cumhuriyet yazarlarının maruz kaldığı muamele aynı cümle içinde değerlendirildi.
Kaldı ki, kimsenin çıkıp
ADD ile Cumhuriyet gazetesinin birbirine yabancı olduğunu, uzak durduğunu söyleyemez. İkisi aynı ideolojiyi savunan iki ayrı kurumdur. İster istemez o çevreler bu defa kendilerine yönelen yargıyı suçluyor. Bu operasyonların salt yargıyla bağlı olmadığını öne sürüyor.
Çelişki ki çelişki Ortada bir çelişki yok mu? Nasıl olmaz?
Cumhuriyet ve ADD çevreleri AKP'ye kapatma davası açılınca yargıyı savunuyor. Doğru yaptığını yargının, söylüyor. Fakat aynı yargı kendisine yönelince bu girişimin öncelikle siyasal olduğunu yargıyla bağının ikincil olduğunu öne sürüyor. Bu durumu nasıl açıklayacağız? Hele CHP'nin otobüsü gelip Cumhuriyet gazetesi önünde gösteri yapanlara katılmışsa!
Önce şunu belirteyim ki, bugün Türkiye'de izlediğimiz şu genel tablo ancak
fetret devri kavramıyla açıklanabilir.
Bilindiği gibi, Osmanlı'da kuruluş döneminde ortaya çıkmış, her kesimin, her kurumun diğeriyle kavgalı ve dağınıklığın egemen olduğu bir dönemdir fetret devri. Sonunda belli bir kesimin hakimiyetiyle o çok uzun sürmüş ve çok zararlı olmuş dönem sona erdirilmiştir.
Uzaktan bakınca bugünkü manzarayı o günkü durumdan ayırt etme imkanı neredeyse yok.
Hiçbir kurumun diğerine güvenmediği, yargının inandırıcılığını yitirdiği, toplumsal kesimler ve ideolojiler arasındaki gerilim ve çatışmanın devletin iç çatışmasına döndüğü bir dönemden geçiliyor. Bu durumun ve buradan çıkacak sonuçların Türkiye'nin yararına olacağını kim söyleyebilir? Bugünkü fetret devrini sona erdirmenin yolu açık toplumun, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün sınırsız ve koşulsuz hakimiyetini sağlamaktır. Bakalım kim, nasıl başaracak bunu?
Yayın tarihi: 2 Temmuz 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/07/02//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.