Dengir Mir Fırat,
"travma" dan söz ederken, alfabenin değişmesinin yanı sıra, dilin de değiştiğini söylemişti. Bazı arkadaşlarımız,
"Latin alfabesine geçildi, bunu anladık da, dilin değiştiğini nereden çıkarıyorsun?" diye sordular. Atatürk, 1930'lu yıllarda, dili arılaştırma teşebbüsüne girişmiş, fakat bunun çıkmaz bir sokak olduğunu gördüğü için vazgeçmişti.
Atatürk'ün, Türkçemizi, Arapça ve Farsça'dan kurtarmaya çalıştığı döneme ait bazı beyanlarını aşağıda yayınlıyorum.
26 Eylül 1934:
"Dil bayramından ötürü, Türk Dili Araştırma Kurumu Genel özeğinden, ulusal kurumlarından bir çok kutunbitikler aldım. Gösterilen güzel duygulardan kıvanç duydum. Ben de kamuyu kutlarım." Gazi. M. Kemal
Ve, 1935'te, CHP 4. Büyük Kurultayı'nı açış nutku:
"Balkanlı bağlaşıklarımızla gittikçe artan beraberlik ve dayanışma siyasası güdüyoruz. Yükenlerimizin gereklerini kesin bir bayrılıkla gözetiyoruz. Asıl dikkate değen, Balkan paktının daha bir yıl içinde arsıulusal barış için büyük bir etke olduğunun anlaşılmasıdır." Atatürk, böyle bir arılaştırma hareketinin Türkçemizi fakirleştirdiğini, her halükârda, yabancı kelimelerin dilden tamamen atılmasının mümkün olmadığını idrak etti ve
"Güneş Dil Teorisi" yle, aslında Farsça veyahut Arapça zannedilen sözlerin öztürkçe olduğunu ispat etmeye çalıştı. Güneş Dil Teorisi bilim dışı bir çabaydı ama, dil devriminden dönüş imkânını hazırlamıştı.
Nitekim Atatürk, 27 Eylül 1937'de, Dil Bayramı vesilesiyle çektiği telgrafta eskiye rücu etmişti:
"Dil bayramı münasebetiyle Türk Dil Kurumu'nun hakkımdaki duygularını bildiren telgraflarından çok mütehassis oldum. Teşekkür eder, değerli çalışmalarınızda muvaffakiyetlerinizin temadisini dilerim." K. Atatürk
1937'de TBMM'nin 5. dönem 3. toplanma yılını açarken, Balkan siyasetine de şu cümlelerle temas ediyordu:
"Balkan siyasetimiz, en mesut bir işbirliği yaratmakta devam ederek, kendisine çizilmiş olan sulh yolunda her gün daha verimli neticelerle ilerlemektedir. Şurasını da memnuniyetle kaydedebilirim ki, şarki Akdeniz ve Karadeniz sularıyla, Balkanlarda ve yakın şarkta geçen sene işaret ettiğim iyi münasebetler, ayniyle devam etmiştir." Atatürk'ün, hatasını idrak edip, yeniden yaşayan Türkçe'ye dönmesine rağmen, Türk Dil Kurumu
Ata'nın mirasına sahip çıktığını iddia ederek kelime uydurmaya devam etti. 12 Eylül yönetimi, Türk Dil Kurumu'nu yeniden yapılandırırken, "
Öz Türkçeci " kadroyu tasfiye etti.
Türkçemizde yaşananlar, başka sahalarda da Atatürk adına yapılan, ama, aslında onun tavsiyelerine ve hedeflerine uymayan hareketlere de bir örnek teşkil eder. Meselâ,
milli iradeyi ve millet egemenliğini baş tacı yapan Atatürk'e rağmen, onun mirasına sahip çıktığını söyleyenlerin, Türkiye'yi vesayet rejimine layık görmesi.
Acaba kim gerçek Atatürkçü, kim değil; bu iyi teşhis edilmeli.
Yayın tarihi: 27 Haziran 2008, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/27//haber,4F9B6B3AA8714ED08251DC3A57DE7C01.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.