Aslında hiç yurtdışına çıkmaz, hiç dünya basınını izlemez, hiç yabancı televizyon kanallarını seyretmezseniz ve dünyadaki tek ülkenin Türkiye olduğunu var sayıp, içe dönük yaşarsanız, mutlu olmanız da, mutsuzluklara gömülmeniz de mümkündür.
Dört günümü Londra'da geçirirken, bu gerçeği şiddetle hissettim.
Örneğin ekonomik durgunluk ve fiyatlardaki artış, Türkiye'ye özgü bir durum değil. Enerji, gıda ve her çeşit hizmetlerdeki fiyat artışları yüzünden, İngilizler kuşak sıkmaya başlamış. Bu nedenle Londra'nın büyük mağazaları mevsim sonu ucuzluk satışlarına, büyük indirimlerle ve erken başladı.
İkincisi, Avrupa Birliği içindeki birlikteliğe karşın, İngilizler de kendilerinin ezilmeye çalışıldığını hissediyor.
Örneğin Yunanistan'da tatile giden bir İngiliz aile, kaldıkları tatil köyünde Almanlar çoğunlukta olduğu ve bütün eğlence programları Almanca yapıldığı için turizm şirketine dava açıp, tazminat almışlar.
Kraliçe Elizabeth ile İstanbul'a gelen uçak gemisi
"İllustrious" ben oradayken, Portsmouth limanına dönmüştü. İngiliz gazeteleri ise, denizcilerin İstanbul'daki eğlencelerinin rahatsız edici görüntülerini hatırlatmaktaydılar.
Yani ha İstanbul'da ha Londra'da olmuşsunuz... Pek fark yoktu... Konular da, bakış açıları da aynıydı.
Asıl fark bu noktalarda Türkiye'de yaşamakla İngiltere'de yaşamak arasındaki farkın, insanı mutsuzluğa yönlendiren yanlarına gelince...
İnsanlara da hayvanlara da gösterilen saygı ve özen var öncelikli gündemde.
Hyde Park'tan Mayfair semtine giren kavşakta, görkemli bir anıt var. Bu anıt savaşlarda İngiltere'ye hizmet ederken can veren hayvanlar için yapılmış. Katırlar, köpekler heykelleri ile anıtı süslüyor.
Ya da trafikte giderken siren sesi ile aracınızı kenara çekiyorsunuz. Yanınızdan hasta hayvanlara hizmet eden bir ambulans, içindeki sağlık ekibi ile geçiyor.
Son olarak Antalya'da bulunan toplu köpek mezarını hatırlıyorsunuz.
Taksiye biniyorsunuz. Bu takside duyma özürlüler şoförle konuşabilsin diye işitme cihazı var. Sakatlar arabaya binebilsin diye yandan bir platform açılabiliyor.
İnsanlarla konuşurken, sosyal güvenliğin ne olduğunu anlıyorsunuz.
Servetiniz olsa da olmasa da, 60 yaşını geçmişseniz, devlet size yakıt yardımı yapıyor, bütün toplu taşıma araçları parasız oluyor. İşsiz kalmışsanız, eski hayat düzeninizi korumanız için gereken katkı sağlanıyor.
Hizmet için nöbet değişimi Siyaset kavga değil hizmet için nöbet değişimi mesleği İngiltere'de. İşçi Partisi'nin 10 yılı geçen iktidar süresi, belli ki sona ermek üzere.
Ama İşçi Partisi'ni seçim zaferlerine götüren Tony Blair de artık Başbakan değil.
Muhafazakar Parti ise, her yenilgide başkanını değiştirdi.
Tabii bir de Türkiye ile İngiltere arasındaki servet birikimi ve refah farkı var unutulmaması gereken.
Londra'da çok rağbette olan ve şimdi İstanbul'da da bir şubesi açılan çok lüks bir lokantanın işletmecisi ile konuşuyordum. Şöyle dedi:
- Bu tür çok lüks mekânların Londra'da 50 bin devamlı müşterisi vardır. İstanbul'da ise bu sayı 3 bindir. Bu sayısal farkı yollardaki araçlarda da, mağazalarda da görüyorsunuz.
İstanbul'da birkaç alışveriş merkezinde görülen dünyaca ünlü markaların mağazaları, Londra'da arka sokaklarda bile bulunmakta. Rolls Royce, Bentley, Maybach, Aston Martin marka arabalar ise, sayılamayacak kadar fazla trafikte.
Neticede onlar da imparatorluktu, biz de öyleydik.
NOT: Türk-İngiliz ilişkileri özellikle ticaret alanında hızla gelişiyor. Türk-İngiliz Ticaret ve Sanayi Odası'nın yıllık balosunda, Westminster Belediye Başkanı da vardı. Sayıları Londra'da 250 bine ulaşan Türk nüfusun ve girişimcilerimizin ağırlıklarını, onun konuşmasında da hissettim.
Bugünkü Tüm Yazıları
Londra'da 50 bin İstanbul'da 3 bin devamlı müşteri var
Yayın tarihi: 4 Haziran 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/04//haber,FEF19D67EE0D4C389490DBEAB2BC3E78.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.