Şimdi Avrupa Birliği üyesi olan Doğu Avrupa'nın eski Demir Perde ülkelerine bir yazar olarak zaman zaman imrenmemek mümkün değil.
Çünkü onlar demokrasinin hiç bulunmadığı ve hukukun da devletin de komünist ideolojinin araçları olduğu geçmişlerindeki dönemi, gülerek hatırlayabiliyorlar.
Biz ise ne dünü ne bugünü yerli yerine oturtabildik ve sürekli acı acı gülmekteyiz..
Örneğin biz bir
"Demokrasi" dir tutturmuşuz, yıllardır ondan
"olmazsa olmaz" diye söz ediyoruz.
1990'lı yıllara kadar Doğu Avrupa'daki komünist rejimlere de
"Halk Demokrasisi" denmez miydi? Mesela Çavuşesku'nun Romanya'sı da, Jivkof'un Bulgaristan'ı da birer
"Halk Demokrasisi" iydiler.
Biz geçmişte böyle bir dönemi yaşamadığımız için bazen
"Cumhuriyet" ile "
Demokrasi" yi birbirine karıştırıyoruz.
Veya
"Halk", "Vatandaş", "Seçmen " gibi kavramları yerli yerine oturtamıyoruz.
Örneğin seçmenin tercihi zaman zaman vatandaşı rahatsız etmiyor mu?
Ya da Cumhuriyet Halk Partisi'nin
"Halk" ı bir türlü
"Seçmen" olamadığı için, Cumhuriyet huzursuz dönemlere girmiyor mu?
Yani bu parti sadece
"Cumhuriyet Partisi" veya
"Cumhuriyet Devlet Partisi" olsa, bu Türkiye'nin sosyopolitik gerçeğine daha uygun olmaz mıydı?
YAK Parti... Ya da Adalet ve Kalkınma Partisi'nin
"Adalet" inin yerinde
"Yargı" kelimesinin bulunması daha uygun düşmez miydi?
O zaman AK Parti yerine YAK Parti derdik mesela.
Bazı kavramlara olduklarından değişik anlamlar mı yüklüyoruz acaba?
Veya bazı kurumlara dönük beklentilerimiz mi tutarsız.
Mesela yargıçların hem bağımsız hem de tarafsız olması gerekir.
Ama bir partiye üye siyasetçilerin bağımsız ve tarafsız olması ne kadar mümkündür ki?
Biz yargıçların taraflı, siyasetçilerin ise tarafsız olmasını beklemiyor muyuz?
Yargı kararları genel seçimlerden daha fazla siyasi sonuçlar doğurduğu zaman, buna Batı demokrasilerinin sözcüleri şaşırıyor ama biz bunu doğal karşılıyoruz.
Masal dünyalarının anlatımlarını bugün hayat tarzı olarak yaşadığımızda şaşırmamamız da, galiba bize özgü bir durum değil mi?
"Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik... Dönüp arkamıza baktığımızda ne görelim?.. Bir arpa boyu yol gitmişiz.." söylemi, bizim siyasal yaşamımızın anlatımı için uygun düşmüyor mu?
Arpa boyu yol Sonbahar gelince göçmen kuşlar Güney'e, sıcak ülkelere uçmuş. Kuşların lideri sayım yapınca bir kuşun eksik olduğunu görmüş. Sonra tekrar ilkbahar gelmiş, kuşlar bu defa Kuzey'e uçmuş. Uçarlarken yolda eksik kuşa rastlamışlar. Kuşların lideri
"Neredeydin" diye sormuş. O kuş da
"Hava çok güzeldi, yürüyerek gideyim diye düşündüm" demiş.
İşte böyle bir şey.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında
"Demir Perde" ye karşı
"Demokratik Cephe" içinde yer almıştık.
Şimdi Demir Perdeliler Avrupa Birliği içindeler. Biz hâlâ tek başımıza Demokratik Cephe içinde uygun adım yürümeye devam ediyoruz.
"Artık askerin darbe yapmasına gerek kalmadı, çünkü Anayasa Mahkemesi var şimdi" diye durum değerlendirmesi yapanların tarafsızlıkları, bizi demokrasimiz konusunda iyimser kılmıyor mu?
Ne olursa olsun, arpa boyu yolları sonsuza kadar yürüyeceğiz.
Adaletin varlığına inanmak zorundayız. Adalet olmadan demokrasi de olamaz.
Ve eğer toplumda
"adaletsizlik var" konulu kuşkular ağır basıyorsa, bunun demokrasiden başka çözümü hiç olamaz.
Yayın tarihi: 9 Haziran 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/06/09//haber,CCD656C7BB4D4AC6BB14B0B27E3286C6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.