kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 9 Mayıs 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kırk yıl önce

Mayıs 1968 üstüne-1.
1968 Mayıs'ı dünyanın dört bir yanında harıl harıl tartışılıyor. Olumlu şeyler de söyleniyor, o "sinir" Bernard HenryLevy gibi "Fransa'nın 1968 yükünden kurtulması gerekir" diyenler de bulunuyor.

Türkiye ve 'kan'
Türkiye'de ise meseleler daha çok 1968 kuşağı içindeki sol eylemciler bakımından ele alınıyor. Henüz kapsamlı ve analitik bir çalışmayla karşılaşmadık. Kabul edelim ki, 1968 bütün devrimci hareketler gibi bir devrimci romantizm barındırıyordu içinde. Hatta düpedüz romantik bir hareketti. Romantik bir öz bütün devrimlerde mevcuttur. Bu onların değerini eksiltmez. O bakımdan da 1968 değerlendirmelerinde bu "romans" şimdi bizi etkiliyor.
Üstüne üstlük, 1968'i Türkiye kadar kanlı bir biçimde yaşayan başka bir toplum ben bilmiyorum. 1968'in doğurduğu üç genci hiç acımaksızın idam etti bu devlet. O yetmedi. Aynı kuşaktan bir başka grup insanın üstüne bomba, havan topu atıldı. Onlar da "imha" edildi.
Bu kan ortada dururken şimdi soğukkanlı bir değerlendirme yapılabilir mi? Emin değilsem de yapılması gerektiği kanısındayım ve bunu söylediğim zaman bir yandan da 1968'in üstünden böyle bir irdeleme için yeteri kadar zaman geçip geçmediğini düşünüyorum. Chou En-Lai'nin "Fransız Devrimini değerlendirmek için henüz çok erken" lafı da bu arada kulaklarımda yankılanıyor.

Bir 'Mesele'
Buna karşılık Türkiye'de çok önemli çalışmalar da yayınlandı.
Mesele dergisinin Mayıs 2008 sayısında yer alan makaleler, yapılan söyleşiler Türkiye'nin de dünyanın da 1968'i nasıl algıladığı konusunda çok önemli saptamalar içeriyor. Veysi Sarısözen, Masis Kürkçügil, Alain Krevin, Tülay German söyleşileri, Tarık Ali, Mehmet Uğur makaleleri, Ragıp Zarakolu'nun 'işgal günlüğü' neredeyse altın değerinde. Bana göre aynı zamanda bir sinema hareketi olan 1968'in bu yanı Müjde Arslan'ın yazısında incelenmiş ama doğrusu o yazının daha geniş kapsamlı tutulmasını isterdim. Gerçekten de Mesele'nin bu sayısı bir hazine.
O yazıların ışığında bakınca 1968 için ne söylenebilir?

'Özgürlük, ey özgürlük'
Her şeyden önce 1968 büyük bir özgürleşme atılımıdır . Bunda hiç kuşku yok. Bu gelişmenin ardında yer alan ve çok etkili roller oynayan birkaç unsurdan söz edilebilir.
Birincisi 1959'da sonuçlanan Küba Devrimi ve Castro-Che Guevara hareketidir. Bu, sadece romantik bir devrim düşüncesinin yaygınlaşmasına yol açmakla kalmadı, aynı zamanda devrimin başarılabilecek bir şey, elde edilebilecek bir sonuç olduğunu kitlelere öğretti.
İkincisi, bana göre 'korkunç' bir şeydir ama Mao'nun 15 Mayıs 1966'da başlattığı Kültür Devrimi de aynı romantik yaklaşımla algılandı. İnsanlar ona bakarak hayatın yeniden, "sıfırlanarak" başlatılabileceğini düşündü.
Bu iki olgu, Batı'nın geç sanayileşme dönemi sorunlarıyla ve onların getirdiği sıkışmayla bütünleşince 1968 Mayıs'ının belkemiği kuruldu. Mayıs 1968 bunların biçimlendirdiği bir çerçeve içinde açıkça yeni bir dünya arayışının, bir arınmanın, yeni bir başlangıcın kaynağı olarak ortaya çıktı. Söylemeye bile gerek yok, Marx burada bir nirengi noktasıydı.
Bu o kadar böyleydi ki, 1968 Mayıs'ında Sovyetler Birliği'nin Çekoslovakya'yı hayasızca işgali Marx'la Marksizm arasında, özgürlükle bürokratik rejimler arasında bir tercih yapmaya zorladı insanları. Dolayısıyla sorun sosyalizm ve özgürlük (Castoriadis'in adını Rosa Luxemburg' un bir deyişinden alan dergisi: Sosyalizm ya da Barbarlık olmaksızın bir 1968 Mayıs'ı düşünülebilir mi?) noktasında düğümlendi.
Nitekim, Mesele'de giriş yazısını yazan Osman Akınhay'ın Tarık Ali'nin Karayip Korsanları (Agora Kitaplığı) kitabından alıntıladığı bir bölüm var. Tarık Ali, Küba'da devrim hakkında ne düşündüğünü soran birisine dramatik yanıtını veriyor: biz devrime sırılsıklam aşıktık ama siz SSCB'ye yamanarak devrimin "lirik" yönünü çürüttünüz...
Yarın buradan devam edelim!