"Eğer AKP kapatılırsa CHP de önemli ölçüde oy kaybedecektir" dedim, pazartesi günkü yazımda. Asıl siyasi boşluğun da oradan doğacağını ekledim. Ortada etkin partilerin olmadığı bir durumda otoriter bir rejimin kendiliğinden doğacağı apaçık. O yazıda bunu da belirttim. Tam bunları yazmıştım ki, baktım, basında yapılan bazı tartışmalar bu yeni parti meselesine git gide ağırlık kazandırıyor.
Anlaşılan yeni bir parti isteniyor, özleniyor, aranıyor. Fakat siyaset mühendisliğinin cevap veremediği soru, bu partinin kime, nasıl dayanacağı. Siyasetin kendi tabiriyle söylemek gerekirse, bu siyasi partinin tabanı kimlerden oluşacak? Bu sorunun o kesimlerden gelen bir yanıtı yok. Çünkü, onlar tavandan, iktidar transferi yapacak, güdümlü bir parti arıyor. Oysa gerçekten de bir partiye ihtiyaç var ama o parti çok farklı bir parti... Bir bakalım!
Kalıcı olmanın şartları Türkiye, dışardan güdümlü partilerle daha önce de tanıştı. Bir açıdan 12 Eylül'ün kurulmasına izin verdiği partiler aynen böyleydi. Solun oylarını almaya yeltenen
Halkçı Parti de eski bir orgeneralin başında bulunduğu parti de sonunda kayboldu gitti. Hatta,
Anap dahi, iktidar olmasına, çok önemli işler yapmasına, bir 'ekol' meydana getirmesine rağmen zamana direnemedi. Tarihselleşemedi ve silinip gitti. Kim derdi ki, yirmi yıl içinde Anap diye bir parti tarihe karışacak? Bu durumun gösterdiği birkaç husus var.
Birincisi
, Türkiye sol politikalara karşı sınıfsal bir tepki vermesine mukabil, kitle partilerinin sınıfsal olmasını hiçbir zaman istememiştir .
Büyük iktidar kaymalarını meydana getiren DP-AP-Anap geleneğinin hiçbir partisi dar manada sınıfa dayanmaz .
Bunlar daima geniş taban partileridir. Hatta çatışan sınıfların koalisyonu bu partilerde gerçekleşir. DP de Anap da hem büyük sermayenin hem küçük köylülüğün gövde partileriydi.
İkincisi
, Türkiye'de toplum, kendisine ait gelenekleri olan partileri tercih etmiştir. 2002 seçimlerinde AKP'nin yeni kurulan bir parti olarak hemen iktidara gelmesinin bu görüşle çeliştiği düşünülebilir ama çelişmiyor.
AKP, Türkiye'de siyasal tarihin 1950'den beri tartıştığı dinmodernite ilişkisinin biçimlendirdiği bir partidir. Moderniteyi dinin önünde götüren ama dini siyasalsosyal planda inkar etmeyen bir geleneğin uzantısıdır. Bu bakımdan da DP geleneğinden kökleniyor. İkincisi, 2002'de de 2007'de de AKP tıpkı DP-AP-Anap gibi bir koalisyon partisi olarak ortaya çıkmıştır. Buna bir de 2002'nin özel şartlarını eklemek gerekir: AKP diğer partilerin eridiği bir ortamda iktidar oluyordu.
Bilincin partisini kurmak Bütün bunlar ortaya bir gerçeği çıkarıyor.
Türkiye'de küçük köylülükten başlayarak, dar gelirli grupların, emeğiyle geçinenlerin somut ve gerçek bir partisi yoktur. Bu kitleler oylarını geleneksel kültürel değerlerinin biçimlendirdiği davranışlar içinde verir. Yani emeğini koruyacak olmasından önce kutsalgeleneksel değerlerini koruyacağını düşündüğü partiye yönelir. Bunun iki nedeni var.
Birincisi o insan henüz sınıfsal bilincine siyasal olarak erişmemiştir.
İkincisi, daha vahim olanı budur, o kişinin oyunu alacak ve onu doğru yere konumlandıracak bir siyasal parti ortada bulunmamaktadır. İşte bu nedenle Türkiye'de uzun süre ekonominin büyümesi gibi son tahlilde sermayeye yarayan, onun istediği bir şey olan ama ucundan bucağından diğer sınıflara da olumlu katkılar getiren politikaları uygulayan sağ-gelenekçi partiler sol partiler sanılmıştır. İş bu noktalara kadar varmıştır.
Bütün bunların gösterdiği sonuç şu:
Türkiye'de bir yeni partiye ihtiyaç var. Bu kesin. Fakat bu bir 'siyaset mühendisliği' içinde iktidar devrini sağlayacak bir parti ihtiyacı değil. Bu, bal gibi bir sol parti ihtiyacıdır. O da emirle değil emekle, tavandan değil tabandan kurulur.
Yayın tarihi: 14 Mayıs 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/05/14//haber,BD861296A9E94E6899C02E6EBED20E04.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.