kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Nisan 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

31 yıl sonra, o sahne

Demek aynı şeyleri görmüşüz. 1 Mayıs 1977 tanıklıkları yine gündeme geldi ya.
Hafıza da kınından çıktı.
Üniversiteli yaşımla oradaydım.
Tam katliamın yoğunlaştığı Kazancı Yokuşu'nun sağında, o zamanki adı "Intercontinental" olan şimdiki "The Marmara" nın kapısının hemen önüne denk düşen yerde.
Tanıklıklar, "Sular İdaresi ile Intercontinental'den açılan ateş ve yine ateş açarak kaçan beyaz bir oto" dan bahsediyor ya...
Sular İdaresi bana biraz uzaktı, ama sanki ilk ateş oradan geldi.
Lakin, otelin üstünden ateş açıldığını, hatta otelin hemen önünde bekleyen kimi polisin dahi bundan habersiz gibi olduğunu, çünkü bu kez meydandan da patlayan birkaç tabanca karşısında çaresiz kalabildiğini gözlerimle görmüştüm.
Ama otelden ateş açanlar ne yaptığını biliyordu.
O büyük kargaşada kalabalıkla birlikte Kazancı'ya, yokuşa doğru da kaçabilirdim, maalesef kadın, erkek, genç yığılmış onca cesedin arasına.
Otelin sağına doğru, başka bir kalabalıkla birlikte, Dolmabahçe istikametine yöneldim.
"Beyaz oto" otelin arka sokağından Gümüşsuyu'na doğru ateş açarak giden bir Renault 12 idi. Gördüğüm oydu, belki birden fazla idi "beyaz otolar".
500 bin kişiyle dolan meydan ile meydana sığamayanların taştığı, Fatih Saraçhane'den gelen yürüyüş kolunun Tarlabaşı'nda, Ömer Hayyam'da takıldığı, Beşiktaş istikametinden gelenlerin yokuşlarda kaldığı bir meydandan, bugünün bazı gençlerinin deyimiyle "ortam"dan bahsediyoruz.
Kimileri o kalabalıktan nefret ediyordu. Aslında kalabalığın içindeki çok grup da birbirinden nefret ediyordu.
1973'te Şili'de seçilmiş devlet başkanını umutsuzca ama kahramanca direndiği başkanlık sarayında öldürerek darbe yaptıranlar ile burada darbe yolları döşeyen Gladio uzantıları da nefret ediyordu.
"Milliyetçilik" ardına sığınan, "dini hassasiyetler" i de kullanan "ABD ve Gladio'nun üniformalı ve sivil elemanları", ki dönemin CHP lideri Ecevit en azından bir süre için "Kontrgerilla" diyecekti, memleketi çoktan kanatıyordu zaten. Hoş, kanamaya yatkın bir memleket ile millettik.
Galiba tam DİSK Başkanı Türkler kürsüde idi silahlar patladığında.
12 Eylül darbesine bir buçuk ay kala evinin önünde öldürülmesinden üç yıl önce idi.
1 Mayıs katliamından hemen sonra, 3 Haziran'da İstanbul'da CHP mitingi vardı ve o CHP Ergenekon safına düşmekten ziyade, "Kontrgerilla" diyebiliyordu.
Başbakan Demirel bir ihbarı Ecevit' e gönderdi: Taksim'de bir otelin üst katından dürbünlü silahla suikast yapılacaktı!
O Ecevit, henüz 28 Şubat koalisyonu üyesi değildi; "Miting günü eşimle Taksim'de olacağım" dedi. Oysa kısa süre önce İzmir'de bir polisin silahından çıkan mermilerin de hedefiydi.
Taksim'de, hem de 1 Mayıs katliamından sonra bile 300 bin kişi vardı. CHP'li değildim ama İnönücülükten Karaoğlan'a geçmiş rahmetli dedemi götürmüştüm; oradaydım yine.
1 Mayıs, yasal olduğu ilk yıl 1976'da Taksim'deydi; katliamdan bir yıl sonra 1978'de yine Taksim'deydi. Hatıra bu ya, orada "geçici DİSK görevlisi" idim bu kez.
Bugünün Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi o gün nerede, hangi duygular içindeydiler bilmiyorum ama, herhalde ne o gün ne bugün aynı şeyi hissetmekteler.
Şart değil.
Ama, bu devletin, eğer devamlılığı varsa, Taksim'i cop, silah ve bomba ile savunmak değil, 31 yıl sonra dahi cevapsız sorular üstüne gitme borcu var.
1 Mayıs 1977'de Taksim'de polisler ateş etti veya 1969'da Kanlı Pazar'da (ikisinde de Demirel başbakandı) ABD 6. Filo'sunu protesto edenlere saldıran henüz "demokrat" olmamış "muhafazakarlar"a polis eşlik etmişti diye Taksim'de polis törenleri yasaklanıyor mu?
Zaten onlar da ücretli, aşırı mesailerde bitkin, geçim sıkıntısında bezgin emekçi, ötekiler de!