CHP lideri
Deniz Baykal, sohbete Başbakan
Erdoğan'ın,
"Atatürk ölünce CHP resmini paradan attı" suçlamasıyla başladı.
Espri dolu ses tonuyla yanıtını verdi:
"Aslında Kızılderilileri de ben katletmişim; Kennedy'nin ölümünde de sorumluymuşum. Bunları öğrenmeye başladım..." Bir cümleyle konuyu kapattı:
"Ben erken yürüdüm ama bugün bana suçlama getirdiği o tarihte ben hala emekliyordum; altı aylıktım yürümeye bile başlamamıştım..." Sohbeti dün Komisyona sevk edilen Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesine getirdiğimizde; tutumlarında değişiklik olmayacağını belirtti.
AK Parti içinde yaşanan
"dava açma yetkisinin kimde olsun" tartışmasına dikkat çekip ekledi:
"Daha değişikliğin en temel noktası, dava açma yetkisinin kimde olacağı konusunda aralarında uzlaşı yok. Bir de cuma günü bu teklif niye Adalet Komisyonu'na sevk edilmedi; 'niye pazartesiye kaldı' diye kıyameti koparıyorlar." CHP lideri, sözlerini şöyle tamamladı:
"Değişiklik, devlet kurumları arasında da mütalaa edilmemiş. Biz de dışarının baskısıyla kanun çıkarmayı uygun görmüyoruz, gereğini en sert şekilde yapacağız..." Adalet Bakanı mı? Görülüyor ki, Adalet Komisyonu'nda yarın görüşülmeye başlanması beklenen TCK 301 ve 305 değişikliği sert tartışmalara zemin olacak.
Tartışma sadece iktidar muhalefet arasında geçmeyecek.
Çünkü, her ne kadar milletvekili teklifi olarak gelse de Bakanlar Kurulu'nda görüşüldükten sonra Meclis'e gönderilen TCK 301 ve 305 üzerinde iktidar içinde de anlaşma sağlanabilmiş değil.
Başbakan ile Adalet Bakanı,
"Türk milletine hakaret halinde kovuşturma aşamasında dava açma yetkisinin Cumhurbaşkanı'nda olmasını" istiyor.
Cumhurbaşkanlığı hukukçuları bunun sıkıntı yaratacağını söylüyor.
TBMM Başkanı
Köksal Toptan, yetkinin Adalet Bakanı'nda olması gerektiğine inanıyor.
Adalet Komisyonu Başkanı
Ahmet İyimaya ise
"TBMM Başkanı olmalı" görüşünü taşıyor.
Görünen o ki dava açma yetkisi Adalet Bakanı'nda kalacak.
Eskiye dönüş Yani, 2005 Haziran'ında AB'nin de istediği doğrultuda TCK 301'de yapılmış olan değişiklik terk edilecek; eski halindeki gibi yetki Adalet Bakanı'na bırakılacak.
Bu da sorunu bitirmeyecek. Çünkü, yetki herhangi bir kişiye veya kuruma devredilse de sonuçta
"yetkinin kullanımının kriterleri belli olmadığı" için sıkıntı sürecek.
Konjonktürel duruma, o günkü bakanın siyasi görüşüne göre dava süreci yaşanacak.
Anlamak için şu soruya yanıt aramak yeterli:
"Bir davanın açılıp açılmaması konusunda Oltan Sungurlu, Mehmet Moğultay, Şevket Kazan, Seyfi Oktay, Hasan Denizkurdu, Mehmet Ağar, Hikmet Sami Türk, Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin'in kararı aynı olabilir mi?" Birinin döneminde açılmasına izin verilmiş bir davayı, diğeri kabul edip devam ettirir mi?
Veya bakanlığın verdiği izni geri alabilir mi?
Aslında paradoksa son vermenin yöntemi belli.
Anayasa'nın 13'üncü maddesindeki şu unsurları TCK 301'de bakanın izin kriterleri haline getirmek yeterli:
"Ülkenin bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, cumhuriyetin temel nitelikleri, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş, genel ahlak ve sağlığın korunması..." Yapılabilir mi?
Belli olmaz; bu tartışma ortamı içinde her şey olur...
Yayın tarihi: 15 Nisan 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/04/15//haber,681DA64412E64AC8A6A642F2C208583A.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.