Ergenekon, devlet içinde devlet. Başlangıçta, NATO üyesi ülkelerde komünizmle mücadele etmek için kurulduğu belirtiliyor. Her ülkede, yerel adlar alıyor. İtalya'da Gladio, Türkiye'de Ergenekon. Genel bir isimle
Kontrgerilla da denilebilir.
Bunlar, her kitapta rastlayabileceğimiz sıradan bilgiler. Ama iş, çok daha karışık. Muvazzaf veya emekli asker ve çeşitli mesleklere sahip
"vatansever" sivillerden beslenen bu örgüt, hem ilk kurulduğu günkü amaca bağlı ve onunla sınırlı kalmamış, hem de, zaman zaman,
"devletin çıkarı" ile
"şahsi menfaat" birbirine karışmış. Dönem dönem, problem su yüzüne çıkıyor; bir tartışma başlıyor; sonra bir kenarda unutuluyor.
Kontrgerilla-Ergenekon Meselâ, 12 Mart sonrasında, hedefteki adam Ecevit'ti ve
"kontrgerilla"nın mevcudiyetini onun ağzından öğrenmiştik. Fakat, neydi bu kontrgerilla? Özel Harp Dairesi miydi? Tam anlaşılamadı.
Ergenekon ismi,
emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk, Denizci binbaşı Erol Mütercimler'e üyelik teklifi götürdüğü zaman ilk defa duyuldu. Ünlütürk, Mütercimler'e,
bu örgütün, hükûmetin, parlamentonun ve bürokrasinin de üstünde olduğunu anlatmıştı. Ziverbey Köşkü'nde, içlerinde İlhan Selçuk'un da bulunduğu
"9 Mart darbecilerine" işkence yapanların komutanı Memduh Ünlütürk'tü.
Susurluk-JİTEM 1996'da
Susurluk kazasında yepyeni bilgiler edindik. Jandarma İstihbarat (JİTEM) temelli bir yapılaşmadan söz edilir oldu. Ama nedense, JİTEM'in varlığını yetkili merciler hep inkâr etti. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Veli Küçük, Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı'yken, faili meçhule kurban giden birçok kişinin cesedi Adapazarı-İzmit-Sapanca üçgeninde bulundu. Zaten Susurluk kazasından sonra, Abdullah Çatlı'nın telefon kayıtlarından, o tarihte Giresun Jandarma Bölge Komutanı olan Veli Küçük'ü aradığı, JİTEM tetikçisi Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da, Veli Küçük'ün adına kayıtlı olan telefonu kullandığı ortaya çıktı.
Şimdi anlıyoruz ki, Susurluk da Ergenekon faaliyetleri kapsamında cereyan eden bir olay.
Sürekli değişim Hepimiz, 12 Eylül öncesindeki sağ-sol kavgasının, 1990'lardaki faili meçhul cinayetlerin, Şemdinli'de patlayan bombaların, birileri tarafından kurgulandığına dair genel izlenimlere sahibiz.
Böyle girift bir hadiseler yumağı karşısında, savcı Zekeriya Öz, delilleri toplamakta elbette zorlanır. Çünkü,
bu yapılaşma sürekli değişime uğruyor. 1970'lerde
"kontrgerilla", komünizme kapı araladığını düşündüğü Ecevit'in CHP'sinin karşısındaydı. 12 Mart'ta, İlhan Selçuk, İlhami Soysal gibi isimler tutuklanıp Ziverbey'de işkence gördüler. Sol bir darbe yapılsaydı, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal gibi aydınlar kurmay heyeti içinde yer alacaktı. 2002'den sonra ise, Ergenekon'un,
28 Şubat'ı bin yıl sürdürmek üzere harekete geçtiğini düşünüyorum. Dün CHP'ye karşıydılar, bugün CHP ile aynı yolda ilerliyorlar. İlhan Selçuk veyahut Kemal Alemdaroğlu, örgütle doğrudan bağlantılı olmasalar dahi, fikri yönde müşterek bir amaca hizmet ediyorlar. Dün, Doğan Avcıoğlu'nun Devrim gazetesi neyse, bugün Cumhuriyet gazetesi benzer bir rol ifa ediyor.
İlhan Selçuk'un konuşmama kararını alkışlıyorum. Belki de, istemeden ve farkına varmadan
"dünkü işkencecilerine", yani Ergenekon'a hizmet ettiğini idrak etti. Mamafih İlhan Selçuk bir yazısında,
"Eski işkencecilerimi affettim" demişti ama, büyük ihtimalle, olayın bu kadar dallanıp budaklandığından, yer altında muazzam ve tehlikeli bir örgüte dönüştüğünden haberdar bile değildi.
Yayın tarihi: 25 Mart 2008, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/25//ilicak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.