Erman Toroğlu, hakemlik yıllarında da tartışmalı açıklamalar yapıyordu.
Futbolun 'siyasi' lideri
Ankara'da, İsmet Paşa mahallesinde büyüyen Erman Toroğlu, daha o günlerde 'semtin çocuğu' olarak haylazlığıyla tanınıyordu. Lise yıllarında kafasında tek bir düşünce vardı: Amerika'ya gitmek. Gidemedi, liseyi bitirince doktor olmayı istedi. Belki de bugün futbolda 'asıp kesmeye' bu kadar meraklı olmasının temelinde bu cerrah olma isteği yatıyordu. Futbol tutkusu da bu yıllarda ortaya çıktı. Lise öğrencisiyken futbol oynamak için bir Ankara efsanesi olan Gençlerbirliği genç takımına gitti. Ama takımın antrenörü şöyle bir baktıktan sonra "Bir göreyim," bile demeden "Hayır," cevabını verdi. Erman yılmadı, şansını bir de PTT'nin genç takımında denedi. Bu defa oynama şansı buldu ama antrenörün gözü tutmamıştı. Birkaç takıma daha gitti ama her defasında geri çevrildi. Hatta "Senden futbolcu olmaz," gibi sözler duydu. Ama bu sözler onda büyük bir hırs yarattı. Futbolcunun 'topçu' diye anıldığı, Kayseri ile Sivas arasındaki maçta çıkan olaylarda 40 kişinin öldüğü günlerdi... Bu arada Toroğlu, liseyi bitirmiş, üniversitenin eşiğine gelmişti. Çok istediği tıp fakültesine giremeyince Mülkiye'ye kaydını yaptırdı. Ama okulun devam mecburiyeti nedeniyle Mülkiye'den vazgeçip Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü'nde karar kıldı. Dünyayla birlikte Türkiye'de de 68 ruhuyla yer yerinden oynuyordu. Yaşıtları üniversiteyi işgal edip, Dolmabahçe'de "Bağımsız Türkiye" sloganıyla Amerikan askerlerini denize dökerken, Toroğlu'nun tek tutkusu futboldu. Bu tutku nedeniyle okul hep ikinci planda kaldı ve okul kapısına bırakılan herhangi bir öğrencinin bile dört yılda bitirdiği üniversiteden ancak dokuz senede mezun oldu. Yıllar sonra Can Dündar'a verdiği röportajda 68 dönemiyle ilgili büyük pişmanlık yaşadığını söyleyecekti. Ama bu, 'kaldırım taşlarını yerinden sökenler' arasında yer almadığı için duyduğu bir pişmanlık değildi. Fırsattan yararlanamamanın yarattığı bir iç geçirmeydi: "Tam boykotların tırmandığı 1968 dönemi... Kimse derse girmiyor. Kopya çeken geçiyor. Hocalar göz yumuyor. Bitir okulu dört yılda, git dişçilik oku, ikinci bir üniversite bitir, değil mi?"
MUDİ TOROĞLU
Boykot kırarak ikinci diplomayı alma şansını kaçırsa da, futbolda şans yüzüne güldü. Dönemin gözde takımlarından Güneşspor'un futbolcu simsarı bir gün "Ben seni çağıracağım," deyince heyecanla beklemeye başladı. Bir ay sonra o gün geldiğinde antrenörlerin "Oynasın da görelim," bile demediği Toroğlu, 19 Mayıs Stadı'nda Ümit Milli Takım'la birlikte ilk 11'de sahadaydı. Üstelik İkinci Küme'nin flaş takımı Güneşspor'un artık as oyuncularından biriydi. Futbol tutkusu Toroğlu'nun askere geç gitmesine de neden oldu. Askerlik günleri 12 Eylül dönemine denk geldi. Yedek subay olarak Gölcük'te günleri sayarken, Emniyet koridorlarında, cezaevi hücrelerinde insanlar işkenceyle öldürülüyordu. Ama onun derdi başkaydı. Yine bir 'fırsattan' yararlandığını düşünürken, Kastelli'nin soluğu İsviçre'de almasıyla patlayan bankerlik skandalında bütün birikimini bire yüz vaat eden bir köşebaşı bankerine kaptırmıştı. Yüzlerce mudiyle birlikte batık bankerin kapısına dayandı, ama olmadı. Normal koşullarda parasını geri alamayacağını bilen Toroğlu, bankerin ofisinin kapısına askeri üniformayla dayandı. Bu sayede bankerden parasını kurtaran tek kişi oldu. Askerlik bittiğinde bankerden kurtardığı parayla ticarete atıldı. Bir arkadaşının "Gel kabzımallık yapalım, iyi para kazanırız," demesiyle Ankara Hali'nde bir dükkân açtı. Böyle başladığı kabzımallık işini tam 19 yıl boyunca sürdürdü. Başkasının yaptığı bir maddi hata yüzünden Maliye'yle başı derde girince, gurur meselesi yaptı ve kabzımallığı bıraktı. Kabzımallık yaparken futboldan da hiç vazgeçmemiş, santrafor olarak başladığı futbolu Ankaragücü'nde forma giyerek sürdürmüştü. Ticareti bıraktığında iki seçeneği vardı; ya antrenörlük ya da hakemlik yapacaktı. Hakemliği seçti. Bundan sonrası da hepimizin malumu...
OTORİTE TUTKUNU
Hakemlikte zamanla Birinci Lig'e kadar çıktı. Sonra uluslararası maçları da yönetmeye başladı. Hakemlikte yönettiği maçlar hep olaylıydı. Hele maç sonunda yaptığı açıklamalar ilgi çekiyordu. Bu nedenle belki de futbolda tribünlerden en çok küfrü o yedi. Ama hakemliği seçme nedeni bu küfürleri önemsiz kılıyordu: "Düdüğü çalıyorsun iş bitiyor abi... Bir tek Allah, düdüğü çalarsa iş biter. Ondan başka, haşa kimsenin gücü yoktur. Müthiş bir otorite." Belki de bu otorite tutkusuyla futbolun en çok konuşulan hakemlerinden biri oldu. Dokuz yıllık hakemlik kariyerinin sonu, özel televizyonların patlamasına denk geldi. Televizyonlar futbolu, futbol da Erman Toroğlu'nu keşfetmişti. Duvarında "Kenan Evren ve silah arkadaşlarının" tanklı manklı portrelerinin asıldığı kahvelerin muhabbetini bütün yalınlığı ile ekranlara, evlere taşıdığı için, ama daha çok "Sallandıracaksın iki tanesini bak bakalım bir daha oluyor mu," mantalitesiyle hem futbolu, hem ülke gündemini değerlendirdiği için beğeniliyordu. 'Polemiklerin efendisi' Hıncal Uluç'la başladığı yorumculuk macerasında ortağı Şansal Büyüka oldu. Ortak yaptıkları Maraton programı, maçlar kadar ilgi gördü. Adeta bir din uleması, bir futbol halifesi gibi 'fetvaları' kesin hüküm taşıyordu. Her tür tartışmalı pozisyonda onun yorumları bekleniyor, karşılaşmayı statta izleyenler gözleriyle gördükleri şeyin ne olduğunu anlamak için hemen evlerine gidip ekranın başına geçiyor, Toroğlu'nun "Oynatalım Uğurcum," diye başlayan komutunu bekliyordu. Toroğlu yorumları da 'delikanlılık' jargonuyla yapıyor, argoyu seyirciden esirgemiyordu. Bu arada futbolculuk döneminden olsa gerek, hakemi kandırmak için kendini yere atan 'topçunun' da ciğerini bildiği için, seyircileri bu tür madrabazlıklara karşı uyarıyordu. Argoyla karışık benzetmeleri, özellikle de cinsel göndermelere açık elastik sözcükleri hem tepki çekiyor, hem izleniyor, arada çam devirdiği de oluyordu. Bir yazısında "Bakirelik yalnız bayanda mı olur, mesela hakemin bakiresi olmaz mı, yani bozulmamış bir hakem" ve bir sonraki gün evlenecek olan Ümit Karan için söylediği "Gerdek gecesine gol kalmadı," sözleri çok tartışıldı.
DÖRT YILDIZLI GENERAL
Giderek futbolun dışına çıkıp, Türkiye gündemine, fizik kanunlarına, kadınların doğum sancılarına, AB'den PKK'ya kadar politik gelişmelere ilişkin yorumlar yapıyordu. Siyasetin göbeğinde, siyaseti küçümseyen 'siyaset aşırı' figürlerin en bilineni oldu. Sağ-sol tartışmasıyla ilgili söylediği "Sağ, sol diye bir şey yoktur. Ekonomiyi iyileştirirsin sağ da sol da taca çıkar," sözü bunu çok iyi anlatıyor. Toroğlu'nun yorum sevdası dur durak tanımıyor, militarist çıkışlarıyla bazen dört yıldızlı generallere bile dudak büküyordu. Genelkurmay Başkanlığı'ndaki görev değişimi için ılımlı tutumuyla tanınan Hilmi Özkök'ün ardından ettiği "Ben çok anlayışlı demokratik Genelkurmay Başkanı istemiyorum. Benim askerim kodu mu oturtmalı. Vurdu mu oturtmalı," sözleri çok tartışıldı. Galatasaray Teknik Direktörü Feldkamp, kendisine yöneltilen "Terör olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna "Şu an yersiz bir soru," diye cevap verdiğinde topa hemen girdi. "Bunların alayı böyle. Tabii ki cevap veremezler çünkü silahı satan, para yardımı yapan onlar," yorumunu yetiştirdi. Peki, futbol dünyasında en başarılı futbolcudan bile daha popüler olan, neredeyse golün, ofsaytın, penaltının 'onay' makamı haline gelen Toroğlu'nun bunca yıllık yorumculuk hayatında futbol bilgimize bir katkısı olmadı mı hiç? Bence oldu. Bülent Ecevit'in "Ya halk sahaya iner, oyuna katılır ya da birileri düdüğü çalar ve oyun bitti der," sözü çoktan unutuldu. Şimdi hepimiz tribünde, tel örgülerin ardında, hizadayız... Top çizgiyi geçse de geçmese de gözlerimizle gördüğümüz şeyin aslında 'gol' olup olmadığını bize Erman Toroğlu söylüyor...
Yayın tarihi: 16 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/16/pz/haber,632FFC39453348D79811945295BFDA32.html
Tüm hakları saklıdır.