Fırat Can varlığı şaibeli bir örgüt nedeniyle tutukluyken, yazdığı şiirden etkilenen Latife ile yazışmaya başladı. Onun uğruna evliliğini bitiren Latife ise gönderdiği mektuplarla yaşıyor ve kocasının haksız tutukluluğunun bitmesini diliyor..
Çeliktepe'de tuhafiye dükkânı işleten Latife kendi halinde bir kadındı. Politikanın 'p'sinden anlamıyor, yıllardır evli olduğu kocası ve oğluyla hayatın sıradan akıcılığında yaşayıp gidiyordu. Çoğunlukla mahallenin kadınlarıyla zaman geçiriyor, sabahtan akşama kadar kadın programları seyredip, duyduğu her hikâyeye ağlıyordu. Kocasıyla pek bir iletişimi yoktu, evliliği sadece alışkanlıktan sürüyordu. 2004'te her şey tepetaklak oldu. Yakın bir arkadaşı, o yılların ünlü dergisi Hayvan'da kendisini çok etkileyen bir şiir okuduğunu ve şiiri yazan tutukluyla mektuplaşmaya başladığını anlattı Latife'ye. "Çok akıllı biri, söylediği şeyler o kadar güzel ki," diye konuşuyordu. İlk başta çok yadırgadı bu davranışı, sonra "Neden ben de yazmayayım?" diye düşündü. Yazdığı mektupları okudu, gönderdiği resimlere baktı. En çok o ilk şiirini merak etti: "Ben bir kaşık suydum / içimde batık dünyaların isyanını duydum/ Koştum nefes nefese, yetişemedim yüzünüze / Allah aşkına yüzünüz nerede? / Gülkurusu sebep oldu Venüs'le vecdime/ Şeytanın yabası kesti şahdamarımı / Aşk aktı damarlarımdan, tüm evren duydu / ben aç dilencilerle yoldaş oldum kaldırım kenarlarında / ayaklarınıza kapandım / sizden almıştım bu mirası / şimdi ateşsizim soğuk kuytularda / gülümün üzerinde kirli parmak izleri." Şiirin adı 'Sağır İsyan'dı. Müptelaları bilir, Öküz dergisinden sonra yayımlanmaya başlayan Hayvan dergisinin arka sayfalarında okur mektupları yayımlanırdı. Mektup sayfalarını en çok cezaevlerinden gelen metinler doldururdu. 'Sağır İsyan'ı da yıllardır cezaevinde olan ve o günlerde Kırklareli F Tipi'nde yatan Fırat Can kaleme almıştı. Fırat Diyarbakırlı, Kürt-Ermeni bir ailenin oğluydu. Yıllardır varlığı bile kanıtlanamayan bir örgüte üye olmaktan yargılanırken, edebiyatın ve resmin büyüsüyle tanışmış, ürettiği her satırı, yaptığı her resmi dışarıdakilerle paylaşmaya başlamıştı. Latife şiiri çok beğendi, ama şiirdeki hüznü biraz da olsa dağıtmak için eğlenceli bir mektup yazdı Fırat'a. Çizdiği resimlerdeki renkleri eleştirdi, şiirindeki sözcükleri alaya aldı, amacı genç adamın kafasını dağıtmak, onu biraz da olsa neşelendirmekti. Cezaevinde yatan bir solcuyla yazışma isteğini kocasıyla da paylaştı, o da bu isteğine 'olur' deyince, her hafta yazmaya başladı Fırat'a. Hatta kocası ve oğlu bile bir süre sonra bu mektup trafiğine katıldı.
İLK MEKTUP
İlk mektubu Fırat'ın eline bir ay sonra geçti. Genç adam cezaevinde kazandığı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi sınavları için geçici olarak Bayrampaşa Cezaevi'ne getirilmişti. Fırat, Latife'ye upuzun bir yanıt yazdı. Ona resimlerindeki renkleri anlattı, kendisini, umutlarını. Haftada bir gün gelip giden mektuplar önce iki günde bire düştü, sonra her güne. Latife daha kısa yazıyordu ama Fırat her oturuşunda sayfalar dolduruyordu, dışarıya duyduğu özlemi genç kadına yazdığı satırlarla gideriyordu. Yazışmalarında tek bir kural vardı: Dürüstlük. Birbirlerine içlerinden geldiği gibi yazıyorlar, öfkelerini, üzüntülerini, kaygılarını sansürsüz paylaşıyorlardı. Fırat o günlerde 40 sayfayı bulan mektuplar yazmaya başladı. Artık posta kutusundan her gün bir mektup çıkıyordu, mektupların gönderilemediği hafta sonlarında ise boşluğu faks çekerek dolduruyordu. 30'undaki genç adam ile 33'ündeki kadın arasında daha ilk baştan oluşan sıcaklık, giderek bir yangına dönüşüyordu. Latife, Fırat'la yazışmaya başladıktan sonra televizyon seyretmediğini, zevklerinin giderek değiştiğini fark etti. Hiç görmediği ama kendisini bu kadar değiştiren adamı merak etmeye başlamıştı. Fırat'ın Nişantaşı'ndaki fakültesine sınava geldiği bir gün gidip, okulun önünde cezaevi aracını beklemeye başladı. Arabadan ağzında sakızıyla inen top sakallı adam, onu şaşırtmış ve merakını kamçılamıştı. Artık Fırat'ı hep görmek istiyordu. F tipi cezaevlerinde bir tutukluyu ziyaret etmek için ya soyadının tutması ya da tutuklunun adını yazdırdığı üç arkadaştan biri olmak gerekir. Artık arkadaş kontenjanından görüşçüydü. Her hafta Kırklareli'ne gidiyor, Fırat'la parmaklıkların ardında da olsa konuşuyor, konuşuyor, konuşuyordu. İtiraf edemeseler de, bir imkânsıza tutulmuşlar, âşık olmuşlardı. Fırat'a âşık olduğunu mektuplarından birinde yer alan şiiri çok kıskandığında fark etti, şiiri ayrıldığı eski karısına yazdığını sanmıştı. Müstehzi bir yanıt aldı. "Kendisine yazılan şiiri kıskanan tek kadınsın." Yeni tanıştığı bu kadınla hayatı değişen Fırat Can ise bir yandan aşkın kıyılarında gezinirken, bir yandan da yılları bulan haksız tutukluluğu için devlet kapılarını aşındırmaya devam ediyordu. 90'lı yılların işkenceli polis sorgularında, neyi imzaladığını bile bilmeden gözü kapalı imzalatılmış ifadeler yüzünden yıllardır tutukluydu. 1995 yılında yasadışı bir grupla ilişkiye girmiş, ancak anayasal düzene karşı hiçbir silahlı faaliyette bulunmadan bu grupla ilişkisini kesmişti. Evindeki bu gruba ait materyalleri teslim etmeye hazırlanırken, gözaltına alınmıştı. 11 yıldır yargılandığı TKP-ML (B) adlı örgüt Emniyet Genel Müdürlüğü raporuna göre kurulmadan dağılmış, üç-beş insandan menkul bir çevreydi. Ceza Muhakemeleri Kanunu tutukluluk üst sınırını 10 yıl olarak düzenlediği halde, bu sınır aşılarak cezaevinde tutuluyordu. Hiçbir örgütle ilişkisi olmayan, kaldığı bütün cezaevlerinin müdürlerini örgüt üyesi olmadığına dair tanık gösteren Fırat Can, yazdığı dilekçelerde kendisiyle aynı dönemde tutuklanan yasadışı örgüt yöneticilerinin bile serbest bırakıldığını anlatıyordu. Tutuklanmadan önce evli ve bir çocuk babası olduğunu ve çocuğunun bu haksız tutukluluk nedeniyle babasız büyüdüğünü, onu yıllardır bir saatten fazla göremediğini defalarca tekrarlıyor, adil yargılanma hakkı istiyordu.
HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
Bu arada Fırat ile Latife arasındaki aşk da artık alenileşmişti. Fırat yıllar önce boşanmıştı, Latife de eşinden tek celsede boşandı. Başka bir niyeti daha vardı ama Fırat'ın tepkisini de merak ediyordu. Bir kapalı görüşte ona evlenme teklif etti. Fırat bu teklife önce çok şaşırdı, sonra da karşı çıktı. Ne zaman çıkacağı bile belli olmadığı için dışarıdaki birini kendisine bağlamak istemiyordu. Ama Latife kararlıydı. Birkaç gün sonra nikah memurunu aldı ve cezaevinin yolunu tuttu. Üç yıl önce bir nisan gününde, cümlelerine âşık olduğu adamla evlendi. Hayatını tamamen değiştirmek istiyordu, ilk iş tuhafiye dükkânını kapattı. O günlerde daha önce çalıştığı işyeri aleyhine açtığı ve dokuz yıldır süren tazminat davası sonuçlandı. Eline geçen parayla Beyoğlu'ndaki Ceviz Cafe'yi açtı. Latife evlendikten sonra kocasını iki haftada bir kapalı görüşte, iki haftada bir de açık görüşte görebilime hakkı kazandı. Kırklareli yolları artık onun evinin yolu gibiydi. Ummadığı anda ummadığı bir aşka tutulan Latife'nin tek hayali yıllardır her duruşma tahliye edilmesini beklediği kocasının uğradığı haksızlığın sonlandırılması. Fırat ise her hafta Ceviz Cafe için Ceviz İçi adlı bir fanzin üretiyor. Kalan zamanlarında ise kazıdığı kontörlü telefon kartlarına orijinal resimler yaparak, Ceviz Cafe için kartvizitler hazırlıyor. 168 sayfalık bitirme tezinde Sarkozy'ye medyanın yaklaşımını inceleyen Fırat Can, karısına sayfalar dolusu mektuplar göndermeye ve mahkemelere haksız tutukluğunun bitirilmesi için dilekçeler yazmaya devam ediyor. Fırat'ın tahliyesini, en az onlar kadar her gün onlarca sayfa mektubu okuyup, 'görülmüştür' damgasını vuran gardiyanlar da istiyor.
Yayın tarihi: 16 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/16/pz/haber,654F9B0936B047CD8EB02820A8B381D6.html
Tüm hakları saklıdır.