kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Irak beş yıldır 'özgür'

Evrim ALTUĞ-Kaya GENÇ, Müjgân HALİS-Mustafa GEZER
20Mart 2003'te başlayan işgalin bilançosu beş senede 1 milyonu aşkın sivilin ölümü oldu. Saddam iktidarını kaybetti, ama şimdiki durum ondan daha beter..
Irak'ta artık yüzlerce Saddam var
Iraklılara göre eskiden bir diktatör vardı, şimdi ise Irak'ta yüzlerce Saddam Hüseyin var. Herkes kendi silahlı grubuyla, kendi mezhep mensuplarıyla kendi zenginliğinin peşinde; birçoğunun özgürlük ve demokrasi anlayışı da tartışılır

2003'te, 19 Mart'ı 20 Mart'a bağlayan gece, Bağdat'taki Filistin Oteli'nin Dicle Nehri'ne bakan odalarından birinde tanık olduğumuz manzara sadece bir gazeteci değil, bir insan olarak da benim için korkunçtu. ABD Başkanı George Bush, o gece 'şok ve dehşet' yaşanacağını önceden ilan etmişti. Yaşanan, şok ve dehşetin ötesindeydi. O gece bir avuç gazeteci, Dicle Nehri'nin diğer tarafında olmadığımıza dua etmiştik. Ama diğer tarafta stratejik hedefler kadar çocuklar ve siviller de vardı. Bombalar Bağdat'ı yerle bir ederken, beş yıl içinde bir ülke, insanlık değerleri, Mezopotamya'nın tarihi yok oldu. Eğer özgürlük ve demokrasinin bedeli buysa -ki Irak'ta bu kavramlar tartışılabilir- bu bedel fazlasıyla ödendi; önümüzdeki yılları da içine alan bir düşmanlık haresi yaratarak, zihin altlarına düşmanlıklar kazıyarak.

SADDAM DİKTATÖRDÜ, PEKİ YA ŞİMDİKİLER?
Bugün Irak'taki patlamalar, saldırılar, katliamlar medya için bile sıradan haberler haline geldi. İşgal öncesinde Amerikan yönetimi dünyayı, Saddam Hüseyin ile işgal arasında bir seçime zorlarken tercihimizi üçüncü bir yol için kullanmıştık. Saddam Hüseyin diktatörlüğü döneminde tanık olduk: Kürtlere yönelik Enfal Operasyonu, kimyasal silah saldırısı, Şiilerin öldürülmesi, bataklık insanlarının sürülmesi, en küçük muhalif sesin bile ortadan kaldırılması, kabul edilir bir durum değildi. Peki ya şimdi? Şimdi Irak daha mı güvenli bir ülke ya da insanlar daha mı özgür? Konuştuğumuz Iraklılara göre eskiden bir diktatör vardı şimdi yüzlerce Saddam Hüseyin var ülkede. Herkes kendi silahlı grubuyla, kendi mezhep mensuplarıyla kendi zenginliğinin peşinde; birçoğunun özgürlük ve demokrasi anlayışı da tartışılır. Küçük savaş ağalarının sarayları, Saddam'ınkini aratmayacak nitelikte. 2005'te yapılan seçimlerle demokrasiye geçtiği iddia edilen Irak'ta artık dinler, mezhepler, isimler, bölgeler üzerinden siyaset yapılıyor. Hayatta kalıp kalmamanız bu unsurlara bağlı. Bağdat'ta bazı bölgeler ikiye, üçe bölünmüş durumda. Şii iseniz Sünni, Sünni iseniz Şii mahallesine giremezsiniz. Hıristiyansanız başınız başka dertte. Adınızın Ömer ya da Ali olması, yanlış girdiğiniz bir mahallede ölüm fermanı anlamına geliyor. 2007 başında asker sayısını artıran Irak'taki Amerikan güçlerinin komutanı General Petreaus, belli bölgelerde güvenliğin sağlandığını iddia ediyor. Doğrudur. İnsanları duvarlarla ayırıp gettolara tıkarsanız, kimse kimseyle ilişkiye geçmez ve güvenlik sağlanır.

İŞGAL, TERÖRÜ DOĞURDU
İlk üç yıl direniş ve terörün yoğun olduğu Sünni (Orta Irak) bölgelerinde aşiretlerle anlaşan işgal güçleri, El Kaide terörüne karşı bu aşiretleri yanına çekti. Uyanış adı verilen bu aşiret örgütlenmesinde kişi başına 300 dolar ücret ödeniyor. Sünni aşiretler hem para kazanıyor hem El Kaide yayılmasını önlemeye çalışıyor hem de Şiilere karşı kendini savunuyor. Şiiler ise Sünnilerin silahlandırıldığı iddiası ile ABD'ye bozuk. Yani işgal, insanların güvenliğini birbirlerine karşı silahlandırarak sağlıyor. Amerikan ve İngiliz 'paralı asker' sektörü Bağdat'ta terör yaratıyor; bir anda tepenizde helikopterler beliriyor, silahlı, siyah gözlüklü lejyonerler önlerinden çekilmezseniz sizi vurabiliyordu. Savaş sektörü özelleşirken Blackwater, Titan benzeri şirketler cirolarını yıldan yıla yükselttiler. ABD, terörü önleme bahanesi ile Irak'ı işgal etti. Irak halkı işgal aracılığı ile terörle tanıştı. İşgal, İslami radikaller için mümbit bir alan yarattı. Yani işgalin gerekçelerinden biri olan terör, işgalin sonucu ortaya çıktı. Irak'ta izi olmayan El Kaide, işgalin sağladığı koşullarla bazı bölgeleri yönetmeye başladı. 2004 yılında yabancılara ve gazetecilere saldırılar yeni başlamıştı. Felluce'de yerel bir grup tarafından, bir süre önce dört Amerikalı paralı askerin yakılarak öldürüldüğü köprüde rehin alındığımızda kentteki bağlantılarımız ve mihmandarımız aracılığı ile kurtulmuştuk. Ama o dönemden sonra Irak tanınmaz bir hale geldi. Maske direnişin gerçek yüzünü kararttı; izler birbirine karıştı. Bizim için hayatını tehlikeye atan mihmandarımız Muhammed ise geçen yılın ortalarında evine düşen bir havan topu mermisi nedeniyle öldü. Çünkü Şiiler her gün Sünni bölgesindeki evleri havan topu ateşine tutuyordu. Felluce dönüşlerinde ise Ebu Gureyb'in önünden geçerken 'görüntü çeken vurulur' tabelaları ile ikaz edilirken, içerdeki 'ikon' haline gelecek işkencelerden habersizdik. Tesadüf bu ya Saddam Hüseyin'in de işkence hanesi aynı yerdi. Ana yollarda Amerikan askerleri başımıza silah dayarken, siviller nedensiz yere kontrol noktalarında öldürülmeye başlanmamıştı.

GELECEĞİ MEÇHUL ÜLKE
Beş yılda mezhep düşmanlıklarından dolayı 2 milyon kişi ülke içinde yer değiştirdi, 2 milyon kişi yurtdışına kaçtı. Artık Bağdat'ta herkes kendi semtine çekildi. Öksüz ve yetimlerin sayısı 4 milyonu buldu. Üniversite öğretim üyeleri, mühendisler, doktorlar, öğretmenler öldürüldü ya da tehdit edilerek ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı. Bu rakamlar ülkenin geleceğinin ne kadar karanlık olacağını da gösteriyor; çünkü yetişmiş, entelektüel altyapı yok ediliyor. Bugün Irak'ta yetişmiş nitelikli nüfustan söz etmek çok zor. Beş yılın sonunda karşımızda geleceği yok olmuş, altyapısı tamamen çökmüş, komşuların bile birbirine düşman olduğu bir ülke var. Geçen yılın sonunda Şam'daki 'Iraklılar mahallesinde' dolaşırken yaşlı Hıristiyan bir kadın, çaresizlik içinde evinin elinden nasıl alındığını anlatmıştı. Rehin alınan oğlundan hâlâ haber alamadığını söylemişti. Bağdat'ta hali vakti yerinde olan bu kadın, Şam'ın gecekondu mahallesinde bir odaya sığınmıştı. Şam'daki gece kulüplerinde kendi bedenlerini satmak zorunda kalan Iraklı kadınlara rastlanıyordu. İşgalin bedeli her zamanki gibi çocuklar ve kadınlar üzerinden ödeniyor. Zamanında kadınların daha özgür olduğu ülkelerin başında gelen Irak artık kadınları kapanmaya zorlayan, açık gezen kadınların kaçırıldığı, tecavüze uğradığı, kuaför salonlarının kapatıldığı bir ülke haline geldi. Firdevs meydanında kadınlar artık 'özgürlük' diye gösteri yapamıyorlar, çünkü sokağa çıkan herkes besmele ile çıkıyor; evine dönüp dönmeyeceğini bilmeden. Dicle Nehri'nden hâlâ cesetler toplanıyor. İnsanlar rehin alınıp öldürülmekle kalmıyor. Cesetler bile parayla satılıyor. 2007'nin ilk aylarında Bağdat'taki hastanelerin morglarında yer yoktu. Böylesi bir manzaradan nasıl sağlıklı, 'demokratik, özgür' bir ülke çıkar, sormak gerekiyor.

KÜRTLER EMNİYETTE AMA
Irak'ın tek güvenli yeri Kürt bölgesi. Amerikalı asker ve siviller rahatlıkla dolaşabiliyor bu bölgede. Orasının da 'kapıları' Araplara kapalı. Arapsanız, Erbil ve Süleymaniye'ye giremiyorsunuz. Araplar, Erbil girişindeki kontrol noktasında ayrı bir sıraya giriyor, eğer kefiliniz yoksa geri döndürülüyorsunuz. Fiili bir sınır söz konusu. Kürtlerin haritasına katmaya çalıştığı Kerkük ise yeni bir Bağdat olmaya aday; fitili çekilmiş bir bomba görünümünde. Kent varoşlarına yeni bir hayat vaadiyle yığılan Kürt nüfus patlamak üzere, Türkmenler ve Araplar kenti bırakmaya niyetli değil. İki yıl öncesine göre Kerkük sokaklarında dolaşmanız çok daha zor. Ve hemen her kesimin provokasyonuna açık bir kent. Ancak görünmeden çalışıp karanlık olmadan kentten ayrılmak zorundasınız. Çünkü herkesin, kaçırılmak için bir fiyatı var. Kontrol noktalarındaki maskeli güvenlik görevlilerinin kime ait olduğunu bile bilmiyorsunuz. İşgalin beşinci yılında Irak'ın geleceği hâlâ belirsizliğini koruyor. Ama yeni nesilleri olumlu bir gelecek beklemiyor. İşgalin ilk günlerinde bu durumun mimarlarından, Neoconların babalarından Paul Wolfowitz'e Irak'taki karmaşa ve otorite boşluğu sorulmuştu. Wolfowitz tüm umursamazlığıyla "Demokrasi aynı zamanda suç işleme özgürlüğüdür," yanıtını vermişti. Beşinci yılda da işgalciler suç işlenmeye devam ederken, Iraklılar 'özgürlükleri'nin bedelini ödüyor.
Haberin fotoğrafları