Zincirlikuyu Mezarlığı'nın kapısındaki
"Her canlı ölümü tadacak" yazısı elbette kabristana müşteri çağıran bir reklam cümlesi değildir.
Her canlının bir gün öleceği ilahi gerçektir.
Bunun gibi her canlının ve her cansızın,
"değişim" den etkileneceği de bir gerçektir.
Ama bazı coğrafyalarda insanlar da toplumlar da değişimi gecikerek algılar. Güncel ve evrensel gerçeklere uyumda geciktikleri ve bugünü dünün koşulları ile değerlendirdikleri için, çözümsüz sorunlarına yeni çözümsüzlükler eklerler.
Ortadoğu bu coğrafyalara bir örnektir.
Biz Türkler Osmanlı'da Tanzimat'tan başlayarak ve Cumhuriyet döneminde önce Atatürk'ün sonra da Özal'ın radikal reformları ile, global değişime ulusal bünyemizi uyumlu hale getirmeye çalıştık. İsmet İnönü'nün demokrasiyi, BayarMenderes ikilisinin özel girişim gücünü, Ecevit'in sosyal demokrasi olgusunu bu uyumun tamamlayıcı öğeleri olarak sosyopolitik yaşamımıza katmaları da, mutlaka hatırlanmalıdır.
Ancak içinde bulunduğumuz coğrafyanın ve tarihten genlerimize aktarılan bilgilerin silinmesi de pek mümkün değildir.
Çözüm arayışları Bir başka deyişle, gelişmiş dünya ile aynı titreşim katsayısına sahip olmak konusunda çok kararlı olsak da, global değişimi ve zamanı, gecikerek algılıyoruz. Bu nedenle dün alınmış olması gereken kararları yarınlara erteliyoruz ve gelişmiş dünyadan adapte ettiğimiz kurumlar, bizde aksayarak çalışıyor.
Demokrasi, laiklik, hukuk, devletbirey ilişkileri, kuvvetler ayrılığı, insan hak ve özgürlükleri gibi konularda toplumsal uzlaşma ve asgari müşterekler çok zor bulunabiliyor. Her alanda dramatik düalizmler yaşanıyor.
Bu duruma bir örneği, Güneydoğu Sorunu içindeki
"Kürt realitesi"ne yaklaşımda görülen gecikmelerden ve şu dönemde bu realite ile bölücü terörün birbirinden ayrılması için harcanan çabaların engellenmesinden verebiliriz.
Devlet ve siyaset nihayet
"Kürt realitesi "ni kabul etti.
Bütün engellemelere karşın, Kürt kökenli
"mutsuz " seçmenleri temsil eden DTP de artık TBMM'de...
Ayrıca devlet ve siyaset, Kürt realitesinin siyasi ve ekonomik çözümlerle ele alınması gerektiğini de kabul etti.
Dün Star'da Eser Karakaş düşünülen bazı çözümleri şöyle listelemişti de:
Anayasanın 66. maddesindeki yurttaşlık sıfatından Türklük vurgusunun çıkarılması. / Kürtçe eğitim kavramının da tartışmaya açılması./
Farklı din, dil ve etnisitenin ifade tarzlarının hukuksalanayasal teminat altına alınması. / Öcalan ve PKK'nın yönetim kadrosu dışında siyasi bir genel af çıkarılması./
İdari yapının daha esnek hale getirilmesi. / Kuzey Irak'ta bir Kürt federe devletinin oluşması fikrine insanların daha serinkanlı yaklaşmaya alışmaları.
Kürtler gecikmemeli Bütün bu arayışlar, bizim coğrafyamızda devrimsel yaklaşım değişikliğini ve güncele uyum çabalarını yansıtıyor.
Ancak aynı uyum çabalarını, Kürt realitesini temsil ettiği var sayılan örgütlerin ve sözcülerinin de göstermesi gerekiyor.
Hiç unutulmaması gereken bir gerçek var.
Türkiye'de devletin ve siyasetin
"çözüm" konusunda nihayet bir noktaya gelmeleri, bir yenilginin değil bir
"olgunlaşma" nın sonucudur. Bu siyasi ve ekonomik olgunlaşma ile Türkiye'nin devleti ve güvenlik kuvvetleri de güçlenmiş, ülkenin kendine olan güveni artmıştır.
"Çözüm" ün rahatça konuşulabilmesi bu güven duygusunun yansımasıdır da.
Türkiye vatandaşı Kürtler adına sözcülük yapanlar,
"birlikte" çözüm arayışlarının ancak Kürt realitesi terörden soyutlandığı takdirde bir neticeye ulaşacağını da artık intikal etmelidirler.
Devlet ve siyaset gecikmişti... Şimdi Kürtler adına siyaset yapanların da yaşanan zamana uyumlu olması gerekiyor.
Yayın tarihi: 8 Mart 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/08//haber,99D75B2A337D454BB6AE17647FDB1054.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.