Tabii ki her ülkenin kendine özgü sosyo-politik ortamı, evrensel nitelikteki kurumların da diğer ülkelerdekilerden farklı işlemesine sebep olur.
Örneğin Avrupa ülkelerinin yasalarını aynen çevirip kabul edersiniz ve buna
"hukuk reformu" dersiniz. Ama sizin yargıçlarınız bu yasaları Avrupalı meslektaşlarından farklı yorumlar ve uygularlar.
"Cumhuriyet "inizi demokrasi ve laiklik gibi kurumlarla zenginleştirirsiniz. Ama çözüm bulamadığınız sorunlar kriz noktasına gelince, demokrasi de laiklik de çağdaş ve evrensel anlamlarının dışındaki boyutları ile karşınıza çıkartılır.
"Sosyal Devlet" evrensel anlamda bireyin çaresizliğine karşı bir çözüm ve kişinin yalnızlığına bir devadır. Burada ise devlet karşısında bireyin önemsiz olduğu, kişinin farklılıklarının ve girişim gücünün toplumun tehdidi anlamına geldiği biçiminde yorumlanabilir.
Bu açılardan bakıldığı zaman Türkiye'nin öncelikli sorunlarının başında
"Uyum "un geldiği kolayca görülebilir.
REFORM YAPILABİLİR Çağa, zamana, dünyaya, yeni dünya konjonktürüne uyum, Türkiye'nin gerçekten öncelikli gündem maddesidir.
"Reform yapmak" Osmanlı'dan beri yabancısı olmadığımız bir sürecin ana öğesidir. Bugün Avrupa Birliği'ne uyum için yapılan Anayasa ve yasa değişikliklerini aşırı önemseyenler, Atatürk'ün
"reformlar paketini" mutlaka hatırlamalıdırlar.
"AB milli benliğimizi değiştirmek istiyor" diyenler, devlet şeklinin, din-devlet ilişkilerinin, alfabenin, medeni hukukun, idare sisteminin çok kısa sürede nasıl değiştirilebildiğini mutlaka hatırlamalıdır.
Aynı şekilde belirli bir dönemde
"köklü reform" veya
"çağın ilerisindeki tutum" olarak nitelenebilecek olguların, değişen zaman ve koşullar karşısında eskiyip, geri kalmış olabilecekleri de mutlaka bilinmelidir.
Tarihte bunun örnekleri var.
Mesela 1492'de Katolik baskısından kaçan Yahudilere Osmanlı'nın kucak açması ileri bir hareketti. Ancak 1789 Fransız İhtilali sonrasında oluşan
"vatandaşlık hakları" nın Osmanlı tarafından gecikerek kabul edilmesi sonucunda, sade Yahudilerin değil Osmanlı'nın bütün uyruklarının konumları, çağın gerisinde kalmıştı.
ÇAĞDAŞLIĞIN TARİHİ Günümüzde de böyle durumlar var.
Cumhuriyet'i yerleştirmek, Osmanlı düzenini geride bırakmak için yapılan reformlar tek sesli ve tek partili bir dönemi gerekli kılıyordu.
Ama 2008 yılında bunu yeniden uygulamak mümkün değil.
Eğer geçmiş dönemleri
"çağdaşlık" olarak sunmaya kalkarsanız, ülkenizi bir anda zaman tüneline sokar ve kendinizi çağın gerisinde bulabilirsiniz.
Bu durum sade Türkiye için geçerli değil.
Uzaya giden, nükleer teknolojiye ve tüm doğal kaynaklara sahip Sovyetler Birliği, zamana uyum gösteremediği için çöküp dağılmadı mı?
Bugünün Türkiye'sinde yaşanılan
"türban krizi" ni ve bunun laiklik üzerindeki çeşitlemelere ve kamplaşmalara dayanmasını da, aynı çizgide değerlendirmemiz gerekiyor.
Özellikle üniversite öğretim üyelerinin her çeşit yasakçılığın karşısında bulunmaları gereken bir çağda, bireylerin eğitim hakkını
"başı örtülü olanlara yasak" benzeri anlayışlara konu etmeleri, gerçekten anlaşılması zor bir durumdur.
LİBERAL DEMOKRASİ Bunun gibi bölücü terörle mücadele amacıyla yapılan bir askeri operasyonun, Güneydoğu sorununa dönük siyasi çözüm arayışlarını unutturması da herhalde bu zamanda mümkün olmamalıdır.
Hiç unutmayalım ki
"çağdaş uygarlık" çağa göre değişen bir gerçektir.
Türkiye bu çağdaki uygarlığın alt ve üst yapısını, Avrupa Birliği'nin simgelediği liberal demokrasi içinde bulmakta.
Birey merkezli, temel hak ve özgürlüklerin üstün değerler olduğu, kimsenin inançları ve farklılıklarından dolayı
"ötekiler" diye kenara itilmediği, her alanda serbest rekabetin var olduğu bir çağdaş uygarlıktır bu.
Ayrıca bu uygarlıkta
"düşünce" çoğunluğu rahatsız edici nitelikte de olsa özgürce ve korkusuzca açıklanabilmelidir.
TEMEL İÇTİHAT Sıkı sık vurguladığımız gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 1976 tarihli
"Handyside Kararı " artık bu kıta hukukunun temel içtihadı olmuştur. Yargıtay'ın 8'inci Ceza Dairesi de Handyside Kararı'nı, bizim içtihadımız arasına (2004 Taş Kararı) şu ifadelerle yerleştirdi:
..Bu değerlendirmeler, toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki ifade özgürlüğü, çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Yani artık savcılarımız da çeşitli
"suç duyuruları " konusunda zamana uyumlu olmalıdırlar.
Yayın tarihi: 27 Şubat 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/27//haber,1E780D9C47704D50A5D10B5FBAACF089.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.