Türkiye'nin farkı yine anlaşıldı sanırım.
İhtiraslarının boyu akıllarının boyundan uzun olmayan siyasetçilerin ve askerlerin ülkesidir Türkiye.
Türkiye'ye benzemeyen ülkelerin yaşadığı trajik serüvenleri çok yakın geçmişte Balkanlar'da Yugoslavya'da, Ortadoğu'da Irak'ta görmedik mi?
Burada sorumluluk yüklenenler, dış konjonktür ile iç dinamikler arasında eşgüdüm sağlanmadığı zaman ne tür kaoslar yaşanabileceğini bilirler. Bu bilgiler hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tarihinden alınan derslerle genlere işlenmiştir.
Sınır ötesi harekâtın Amerikan baskısı ile bitirildiğine inanıp,
"erkekliğimiz öldü" veya
"haysiyetimiz zedelendi" diye ağıt yakanlar elbet bulunacaktır.
Hep Nurullah Ataç'ı hatırlarım.
- Aptallara kızmam... Mütecaviz aptallara kızarım, derdi Ataç.
Başarı listesi Bereket Türkiye'de akıllı olanlar çoğunlukta.
Bunlardan biri olan Cem Duna önceki gün ATV haberlerinde,
"hızlı geri çekilme" yi şöyle yorumladı:
1-Türkiye gerektiği anda Irak topraklarına girebileceğini kanıtlamıştır.
2-Amerika da Irak'a girmiştir ama çıkmanın yolunu bulamamaktadır. Türkiye ise hedefine ulaşınca çıkabileceğini göstermiştir.
3-Türkiye Arap ülkelerine de dünyaya da sınır ötesinde toprak talebi olmadığını kanıtlamıştır. Türkiye'nin askeri gücü fetih için değil, ülkenin bütünlüğü ve güvenliği için vardır.
4-Sınır ötesi operasyonlarda Türkiye Amerika'nın hem siyasi hem de askeri desteğini almıştır. Bu, bölgede Türkiye'siz hesap yapılamayacağının da kanıtıdır. Irak'ın çeşitli fraksiyonları da, Kuzey Iraklı Kürtler de bunu artık bilmektedirler.
5-Türk Silahlı Kuvvetleri en zor ve karmaşık şartlar altında nokta harekâtı yapabileceği kanıtlamıştır. Sivil hedefler bu harekâtta zarar görmemiş, peşmergelerle çatışmaya girilmemiş ve konvansiyonel olmayan bir çatışmada bile zayiat asgari çizgide tutulabilmiştir.
Bölücülere uyarı 6-En önemlisi bölücü terör örgütü "
Dağlıca Baskını " benzeri terörist eylemlerin ne tür sonuçlara dayanacağını görmüştür. Güneydoğu'da şiddet ve terör yoluyla bir sonuca ulaşılamayacağı, Türkiye'nin bütünlüğünün tehdit edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Evet... Eğer askeri harekât ertesinde siyasi, ekonomik ve demokratik paketlerle Güneydoğu'ya çözümler gündeme gelebilirse,
"başarımız" devam edecektir.
Gerisi laf-ı güzaftır.
Siz istediğiniz kadar
"geri çekilerek erkekliğimiz öldü" falan deyin.
İkinci Dünya Savaşı'nı radyo haberlerinden izleyip, kıraathanelerde ahkâm kesenlere
"Bitli Churchill" denirdi.
Savaşın dışında kalmamızı eleştirip, İnönü'nün erkekliğimizi öldürdüğünü ileri sürenler bu savaşta Yugoslavya'da 2 milyon, Sovyetler'de 26 milyon insanın öldüğünü, Yunanistan'da iç savaş başladığını falan pek hatırlamadılar.
Bunların bugünkü devamları bugün İranIrak savaşının zayiat rakamlarını da, İsrail'in bir türlü bitmeyen sınır ötesi harekâtlarının nelere mal olduğunu da neden hatırlasınlar ki?
Ordunun itibarı Hatta
"Johnson Mektubu" ertesinde
"Yeni dünya kurulur, biz de bunun içinde yer alırız" diyen (1964-65 Kıbrıs krizleri) İsmet İnönü'nün neden Türkiye'yi NATO'dan çıkartmadığını da pek irdelemez bunlar.
Sınır dışı harekât, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gücünü ve operasyon kabiliyetini kanıtladı. Ordumuz itibar kazandı.
Demek ki iç politikaya karışmadığı zaman askerimiz mesleğinin zirvesine çıkıyor.
"Anayasal demokrasinin ve güvenliğimizin bekçisi" konumu, ordumuzu devletin gerçek zinde gücü konumuna getiriyor.
Harekâtın bitiminden
"bir gün önce " bu sütunda yazdıklarımızı tekrarlayalım:
-
"Devlet" in, bölücü terör tehdidine karşı hareketsiz kalması mümkün değildir. Nitekim hareketsiz kalınmamıştır da. Bir yanda bu gerçekler var. Diğer yanda da
"siyaset " ve
"diplomasi" mesleklerinin, kitlesel heyecanların ve beklentilerin ötesindeki boyutları değerlendirme beceri ve yetenekleri bulunmak durumunda. Burada da
"Türkiye-Amerika-Irak" üçgenindeki karmaşık ilişkiler sarmalının çok iyi değerlendirilmesi gerektiği gündemde.
Değişik kaoslar -
"Bize kimse karışamaz", "İstersek sonuna kadar süresiz gideriz" içerikli iç kamuoyunun duygularına dönük pozisyon açıklamaları, şu anda en az ihtiyaç duyduğumuz tutumlardır. Washington'un Ankara'ya taşınmaya başladığı bu günlerde, heyecanlı seçmen kitleleri yanında
"dünya gerçekleri" ni de hesaba alan söylemler bekliyoruz.
- Bu hesaplar 1974'teki Kıbrıs Harekâtı'nın ikinci aşamasında unutuldu. Uluslararası konjonktür göz ardı edildiği ve olay iç politika malzemesi yapıldığı için Kıbrıs hâlâ Türk dış politikası üzerindeki ipotek olarak bir
"kriz konusu" niteliğini sürdürüyor.
- Bazıları türbanı
"kaos" kaynağı olarak kullanmayı deneyebilir. Oysa dünya konjonktürü ile dış ve iç politika arasındaki uyumu sağlamazsanız
"asıl kaos" un ne olduğunu o zaman görürsünüz..
Yayın tarihi: 2 Mart 2008, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/02//barlas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.