Türkiye'de ne kadar farklı dönemlerde seslendirilse de her zaman cevabı kolayca verilebilen soru bellidir:
- Nerede kalmıştık? Bundan 10 ay önce Sabah'ta bu köşeden siz sayın okurlara veda ettiğimizde neleri konuşup tartışıyorduysak, bugün de aynı konulara aynı cümlelerle kaldığımız yerden devam edebiliriz.
Böyle yaparsak kimse de kalkıp
"Kendini tekrar ediyorsun" diyemez.
Çünkü dünün gündemi ile bugünün gündemi hemen hemen aynı görüntüdedir..
Herhalde bu nedenle bazılarının en sevdiği yemek
"temcit pilavı" dır... Bazılarının hayat felsefesi de herhalde yine bu nedenle
"Dön baba dönelim, hacılara gidelim" dir.
"Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" tekerlemesi, sade eğitim hayatında değil siyasal ve düşünsel yaşamda da egemen olan ezberciliği ve aymazlığı vurgulamaz mı?
Oysa yurtta da, dünyada da herkesi derinine etkileyen müthiş bir değişim yaşanmakta.
DEĞİŞİMİN ÇAPI Birileri gündeme bakıp
"her şey eskisi gibi" diye düşünebilir. Dünün koşullarında oluşmuş söylemlerle bugüne de yorum getirebileceklerini zannedenlerin sayısı hâlâ az değil.
Ancak gündemin dış görüntüsü aynı olsa da, bu gündemin altyapısı da, bireylerin ve toplum kesimlerinin gündeme bakış açıları da eskisinden çok farklı.
Mesela Irak sınırları içindeki son askeri harekâtın iç kamuoyundaki yorumlanmasına bakın. Tabii ki hemen herkes bu harekâtın başarılı olmasını ve bölücü teröre karşı mücadelede başarı kazanılmasını yürekten istiyor.
Ama aynı şekilde sadece askeri yöntemlerin
"Güneydoğu sorunu "nun çözümüne yetmeyeceği de şiddetle seslendiriliyor.
Dün ile bugün arasında böyle bir fark var şimdi.
"Kürt realitesi " ile
"bölücü terör" toplum bilincinde ayrı olgular artık.
Örneğin TBMM'de
"baraj "ı aşmayı başarmış bir DTP var. Yani Kürt realitesi siyaseten temsil de ediliyor yasama organında. Bu durum ise hem fırsatların, hem de çeşitli zorlukların kaynağı konumunda.
Diyelim ki sınır ötesi askeri harekât konusunda Amerika'dan da, Avrupa'dan da destek aldınız. Ama artık
"iç destek" de dış destekler kadar önem taşıyor.
HER ALANDA DEĞİŞİM Çünkü eski model
"diyalog" aslında bir monologu ifade ediyordu. Şimdi ise, diyalogun taraflarından biri diğer tarafın hiç hoşlanmayacağı ve hatta duymak bile istemeyeceği söylemleri, demokrasi ve çok seslilik adına seslendiriyor.
Tabii bir de güney komşumuz Irak eski Irak değil.
Artık Amerika da güney komşumuz. Ayrıca Irak'ın kuzeyinde bir Kürt
"yarı-devlet "i var.
Biz gazete yazarları siyasetçilerin çözüm üretmelerini bekleriz hep.
Bugün mesela Güneydoğu sorununa çözüm üretmek bir yana, bunu yeni boyutları ile değerlendirebilmek bile ayrı bir sorun oluşturmakta.
Artık öğrenmiş olmamız gerekiyor.
Yeni boyutları ile değerlendirmediğiniz bir sorun hakkında eski verilere dayalı çözümleri zorladığınız takdirde, eskisinden daha büyük krizlerle karşılaşabilirsiniz.
Bu durum sade Güneydoğu için geçerli değil.
CESARETİN TANIMI Laiklik tartışmaları da
"Yeni Türkiye" nin sosyopolitik gerçeklerine dayalı olarak eskisinden farklı içerikte değil mi? Veya dış ticaret hacmi 300 milyar dolara dayanmış bir ülkenin ekonomisini dünya ekonomik konjonktüründen soyutlayabilir misiniz?
Hep Hemingway'in
"cesaret" tanımını hatırlarım:
- Cesaret tehlikelerin üzerine akılsızca gitmek değildir. Cesaret tehlike karşısında zarif davranmaktır! Bu sütunda
"kodu mu oturtan" bir üslup bulmanız eskiden de mümkün değildi, bundan sonra da bulunamayacak.
Anayasal demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, temel hak ve özgürlüklere, çok sesliliğe, bilgiye, görgüye, serbest rekabete, şeffaflığa saygılı, barışı, uzlaşmayı ve insan sevgisini kutsayan çizgi bu sütunun çerçevesini belirleyecek.
Bugünkü Tüm Yazıları
"Nerede kalmıştık" diyerek yola çıkamayız...
Yayın tarihi: 25 Şubat 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/02/25//haber,ECD358CE60FD4A72B057ACF97C3E7676.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.