Tribünlerde oturup siyaseti izleyenler, tuttukları takımın maçını tribünlerden izleyen seyircilerden farksızdır.
"Ben olsaydım bu pası gole çevirmiştim" demek ne kadar kolaysa, iktidar golünü atmaya kilitlenmiş bir siyasetçiye
"Ben olsaydım böyle yapmazdım" diye akıl vermek de çok kolaydır.
Kimse dizindeki ekleme tekmeyi yiyen ve yerde acı içinde kıvranan futbolcunun yerine kendisini koymaz. İzleyicilerin ve taraftar kitlelerinin gözünde futbolcu, yüksek transfer paraları alan, buna karşı ayağına gelen topu gole çeviremeyen kişidir.
Bu coğrafyanın siyasetçisinin kuşaklar boyu neden
"Bir idamlık, bir de bayramlık giysim var" dediğini, siyaseti tribünden izleyenler pek düşünmez. Siyaset mesleğinde bir kişinin yükselmesi için, diğer siyasetçilerin yükselmemeleri ve hatta tasfiye edilmeleri gerektiği gerçeğini içeren insafsız kurallar, pek hatırlanmaz.
İKTİDAR HIRSI Özellikle iktidar olmak daha da ağır koşullar ve baskılar içine sokar siyasetçiyi. Eski Amerikan Başkanı Truman, iktidarda olan politikacının ruh haletini şöyle anlatmıştır:
- Bir süre sonra Başkan olmanın, bir kaplana binmekten farksız olduğunu anladım. Bu kaplanın üzerinde kalmayı başaramayıp düştüğünüzde, kaplanın sizi parçalayacağı ve yutacağı apaçık belliydi. Tabii ki siyasetçiyi mesleğine bağlayan
"Ülkeye hizmet etmek" ve "
Halkın mutluluğunu sağlamak" gibi yüksek idealler ve çeşitli ideolojilerden kaynaklanan
"Misyon" duygusu devrededir. Ama bunun yanında bir de iktidar olmaya dönük hırs vardır. Rahmetli Turan Güneş, bu hırsı irdelerken
"Biz siyasetçiler diğer insanlara benzemeyiz. Vücut salgılarımız farklıdır" diye açıklamıştı bunu.
Unutmamalıyız ki,
"İktidar" sadece bir ülkenin Başbakanı veya Cumhurbaşkanı olmaktan ibaret değildir. Bir muhalefet partisinin genel başkanı koltuğu da
, "İktidar" demektir.
Bugün CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, rakibi Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmaması için kampanya sürdürürken, kendisinin CHP Genel Başkanı olmaması için kampanya düzenleyen parti içi muhaliflerinin çabalarını sanki hoşgörü içinde mi karşılamakta? İsimleri
"Lider adayı" olarak geçen CHP'lilerden, bu parti üst kadroları içinde kalabilen kim var?
BÜYÜK İKRAMİYE AK Parti'ye karşı olan insanlarla konuştuğunuzda
"Baykal yerine mesela Hikmet Çetin Genel Başkan olsa, CHP'nin oy oranı en az yüzde 25 olur" diyenlere hiç rastlamıyor musunuz? Ama isteyen istediğini düşünsün, iktidarı ele geçiren siyasetçi için, bunu korumak öncelikli endişedir. Aynı durum Tayyip Erdoğan için de geçerli.
Düşünün ki Cumhurbaşkanlığı koltuğu, bu ülkedeki siyasetçiler için
"Siyasetin Nirvanası" dır. Tayyip Erdoğan da eğer isterse, bu nirvanaya ulaşabilecek konumdadır.
Geçen gün Onur Kumbaracıbaşı Business kanalında, Erdoğan'ın konumunu şöyle tanımladı.
- Diyelim ki bir piyango bileti almışsınız ve çekilişte büyük ikramiye size çıkmış. Sonra birileri size geliyor ve "Bu defa bu ikramiyeyi alma. Bırak büyük ikramiye yansın. Yeniden bilet almaya devam et ve ilerideki çekilişlerde bir kez daha büyük ikramiyenin senin biletine çıkması için şansını dene" diyorlar. Ne dersiniz bu öneriye karşı? Bütün bunlardan çıkarmamız gereken sonuçlar var.
Birincisi, profesyonel siyasetin insafsız rekabet kurallarına dayalı yaşamının dışında bulunmayı seçen amatör kitleler, siyasetçilerin aralarındaki iktidar kavgalarına fazla taraf olmamalıdır. Bu iktidar kavgalarının aktörlerinin egoları şişmiştir ve vücut salgıları gerçekten farklıdır. Bazen bu kavgalar öylesine çığırından çıkar ki, arada kalan taraftar kitlelerinin ötesinde, tüm toplum ezilir. Krizler, darbeler ve hatta iç savaşlar bile üreyebilir bu iktidar kavgalarından. Demirel ve Ecevit'in uzlaşmazlıkları sonucu Türkiye 12 Eylül'e sürüklenmedi mi mesela?
İkincisi, mesela 14 Nisan Mitingi benzeri bir gösteride
"Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasın" söyleminde birleşen kitleler, bu arada
"Biz birleştik, ama neden Türkiye'nin sosyal demokrat partileri aralarında uzlaşıp birleşemiyorlar" konusunu da sorgulamalıdır...
FRANSIZ KALMAK Bir de şunu hiç unutmayalım.
Siz ne düşünürseniz düşünün. Bilin ki her toplumda, sizin gibi düşünmeyenlerin sayısı, sizin gibi düşünenlerden az değildir. Dünkü Star'da Ahmet Kekeç'in çok güzel ifade ettiği gibi, 14 Nisan Mitingi ile
"Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olsun" diyenlere de meydanları doldurma hakkı doğuyordu. Ya böyle mitingler de başlatılırsa? 14 Nisan'dakinden daha büyük kalabalıklar meydanları doldurursa ve sokaklara inen bu tür bir kutuplaşma tırmanırsa, sonunda
"Rejim" arada kalmaz mı?
Diyorum ki... Siyasetin amatörü olabilirsiniz. Ama siyasete Fransız kalmayın..
Yayın tarihi: 18 Nisan 2007, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/04/18//haber,B0C7BD669D8F43D6BC39E7667E83A99C.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.