Seçimden bu yana beş ay; Meclis'in yeni yasama dönemine başlamasının üzerinden de üç ay geçti...
Haydi, geçen dönemin Meclis'i oldukça yorulmuştu...
Peki, seçimden daha yeni çıkmış, yılın ilk toplantısını gerçekleştirmek için bir araya gelmiş Meclis niye bu kadar yorgun?
Belirtilerine gelirsek...
Öncelikle milletvekillerinde asli işi olan yasama görevini yerine getirme gibi bir heyecan yok.
Bir çoğu yoklamanın bir an önce alınıp, kendi işine bakmanın derdinde.
İlginç olan siyaset yorgunluğunun iktidar partisi milletvekilleri, hatta bakanları arasında yoğun olarak görülmesi...
Yorgun bakanlar Aktarmak gerekirse...
Eğer bir bakan randevularını karıştırmaya; yakın arkadaşlarının sitemleri ile de karşılaşmaya başlamış ise yorgunluk başlamıştır...
Hele bir de kulisten 100 metre koşucusu gibi geçip Genel Kurul salonuna kendini zor atma çabasına girmişse, yorgunluğu hat safhaya ulaşmıştır...
Milletvekilleri açısından da göstergeleri vardır...
Eğer iktidar partisi milletvekili arkasına onlarca kişiyi toplayıp Meclis'e getirme sürecine girmiş ise siyasette bunun anlamı açıktır:
"Ya, seçim bölgesinde iş yapamamaktan yıpranma sürecine girmiştir. Veya diğer arkadaşlarına güç göstergesinde bulunma gereği hissetmeye başlamıştır..." Bir de AK Parti'nin etkin bir milletvekilinin dün söylediği gibi;
"Taban tavan olmuş, milletvekilinin sırtına binmiştir..." Veya sorunların çözümüne yerelde çare bulunamadığı için Ankara'ya akın başlamıştır.
AK Parti Meclis Grubu'nun dünkü toplantısında bu göstergelerin hepsi mevcuttu.
Başbakan
Erdoğan, önünü kesenlerin talepleri dolayısıyla konuşmasını yapacağı Grup Salonu'na gecikerek girebildi...
Toplantıdan sonra da odasına yine gecikerek çıkabildi.
Yağmurdereli AK Parti'de sadece icraat değil, bir de
"söz" yorgunları var.
Geçen dönemde isimler farklıydı; bu dönemin yorgunu AK Parti Milletvekili
Osman Yağmurdereli ...
Önce
Fazıl Say, ardından eşinin başörtüsü olayı; son olarak da okul yıllarında
Beethoven'in büstünü kırıp, piyanoya da pislediği iddiaları...
Kulisin girişinde yorgun, hatta bitkin bir şekilde kendisiyle karşılaştığımda telefonu çaldı.
Arayan kişinin
"Beethoven ve piyano iddiasını" gündeme getiren,
Prof. Dr. Abdullah Uz olduğunu belirtip konuşmaya başladı:
"Hocam, ben şan okudum, piyano okumadım; dolayısıyla Gazi Müzik Bölümü'nde siz hocam olmadınız. Ben öğrencilik yıllarımda ne Beethoven'in büstünü kırdım; ne de Zuckmayer'in piyanosuna pisledim. Zuckmayer'in piyanosu okulda değildi; ben de okul başkanıydım bir tek gün olay çıkmadı. Karıştırıyorsunuz..." Karşısındaki sesi bir süre dinleyip devam etti:
"Hocam, yalanlamak size kalmış. İnsanın ana babasından sonra sığınacağı tek kişi öğretmenidir. Keşke bana solfej bilmez, fa anahtarından anlamaz deseydiniz. Bu kadar kırılmazdım..." Telefonu kapattı, derin bir oh çekti ve o meşhur itirafı geldi:
"Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar çok yorulmamıştım..." Yağmurdereli sözlerinde haklıydı...
Politikacıyı sadece siyaset değil, söz de yorar...
Yayın tarihi: 9 Ocak 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/09//sarikaya.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.