Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'da Kürtçe eğitime karşı çıkarken,
"Bekâra karı boşamak kolay; ya Lazlar ve Çerkezler de 'ana dilde eğitim istiyoruz'
derlerse ne yaparız?" diye sordu.
"Ana dil eğitimi" ile,
"ana dilde eğitimi" birbirinden ayırmalıyız. Ana dilde eğitim, sosyal bilgilerden fen bilgilerine kadar bütün derslerin, o dilde okutulması demek ki, bu zaten çok zor ve gereksiz bir adım. Ama, isteyene,
"seçmeli" olarak ana dil eğitimi vermek ve bunu yaygınlaştırmak, kimliklere saygılı bir devletin görevi. Ayrıca, bu uygulamanın, bölünmeye ve parçalanmaya yol açacağı söylenemez. Çünkü, zaten, Kürtçe konuşmak, öğrenmek ve yayın yapmak yasak değil.
"Asimilasyonun" çare olmadığı, ayrıca, mümkün olmadığı da görüldü. Ama, mutlaka
"entegrasyonu" zedelememek lâzım. Yani, yabancılaşma yaratmamak, her kesimin, kimliğini muhafaza etmek suretiyle, kendisini bütünün bir parçası gibi görmeye devam etmesi önemli. Gönüllerde,
"Bana adil davranılmıyor. Bana karşı ayırımcılık yapılıyor" duygusunun yeşermemesine özen gösterilmeli.
Erdoğan'ın
"Ya Lazlar ve Çerkezler de aynı şeyi talep ederse?" cümlesini niçin yadırgadığımı hemen ifade edeyim.
"Üniversitede başörtüsü yasağı kalksın" denildiğinde, buna karşılık olarak,
"Kılık kıyafet serbest olduğu takdirde, ya mayo ile gelen çıkarsa?" sorusunu soranlara rastladık, rastlıyoruz. Böyle bir faraziye üzerinden başörtüsü yasağının devamını savunmak ne kadar yanlışsa, Kürtçe'nin öğretilmesine, seçmeli ders olarak okullarda okutulmasına, Lazları ve Çerkezleri öne sürerek muhalefet etmek, hayali bir senaryo üzerinden ahkâm kesmek, o kadar yanlış.
Yayın tarihi: 9 Ocak 2008, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/01/09//ilicak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.