Geçtiğimiz günlerde 80 yaşına basan Betûl Mardin, dinç görüntüsünü hayatı boyunca çalışmasına, her sabah egzersiz yapmasına ve bekâr olmasına borçlu olduğunu söylüyor.
Her 10 yılda bir hayatı değişti
Mirey MESAYYAH
15.12.2007
17 yaşında amaçlarını belirlemişti. Türkiye'nin tanıtımına katkıda bulunmak istiyordu. 27 yaşında gazeteci oldu, 37 yaşında TRT'den ayrılıp halkla ilişkilere başladı, 47 yaşında ilk şirketini kurdu ve üniversitede ders vermeye başladı. 57 yaşında dünyaya açılmaya karar verdi ve 67 yaşında Uluslararası Halkla İlişkiler Birliği'nin başkanı oldu. Bu ay 80 yaşına basan Betûl Mardin, hareketli geçen hayatını anlattı..
İLİŞKİLİ HABERLER
Her 10 yılda bir hayatı değişti
Renkli kişiliği, açık sözlülüğü ve sempatik tavırlarıyla iş ve medya dünyasında ayrı bir yere sahip olan Betûl Mardin, bu ay 80 yaşına bastı. 20 yıl önce kurduğu Image Halkla İlişkiler'de hâlâ aktif olarak çalışıyor. O, kuşkusuz Türkiye'de halkla ilişkilerin yayılmasına büyük katkıları olmuş isimlerin başında geliyor. Katıldığı bütün toplantı ve davetlerde mizah anlayışıyla çevresine neşe saçan Mardin, çalışmayı hiçbir zaman bırakmayı düşünmüyor. Çocukluğundan beri en büyük hedefi ise Türkiye'nin tanıtımına katkıda bulunmak. İncecik fiziği, zehir gibi hafızası, bitmeyen enerjisiyle gençlere taş çıkaran Mardin ile Teşvikiye'deki evinde buluşup, dolu dolu geçen yıllarını konuştuk.
- Geriye baktığınızda bu 80 yılı nasıl özetlersiniz?
- Amaçlarına varmış, mutlu bir kadınım. 10 yaşındayken çalışkan, örnek ve ahlaklı bir insan olmak için bir yemin ettim; 17 yaşımda da oturdum, amaçlarımı yazdım. Türkiye'nin tanıtımıyla ilgili çalışmak istiyordum. Çok kitap okudum. Örneğin bir yaz bütün Alman yazarları, bir diğer yaz ise Rus yazarları okuyordum. Okuldan mezun olduğum yıl, dehşetle fark ettim ki Fransız edebiyatını hiç bilmiyormuşum. Hemen özel Fransızca dersi almaya başladım.
- Siz Fransızcayı çocukluğunuzdan beri konuşmuyor musunuz?
- İsviçreli dadım olduğu için Fransızca konuşmaya başlamışım. Bunun üzerine Türkçe öğrenmem için beni acele okula gönderdiler. Türkçeyi konuşamamanın nedeni dadıydı. Dadım, babamla Fransızca, annemle ise Almanca konuşuyordu. Zaten büyükannem babamla İngilizce konuşurdu. Dolayısıyla evde pek Türkçe konuşulmuyordu. Okulu bitirdiğimde büyük trajedi yaşandı, babam üniversiteye gitmemi yasaklamıştı. Erkek bacağı, benim bacağıma değecek gibi düşünceleri vardı. Türklere İngilizce, İngilizlere de Türkçe ders vermeye başladım, ama para almam da yasaktı. Daha sonra birinci kocamla evlendim, o da çalışmamı istemedi. Derken, aileden kalan Mısır'daki paranın sonu geldi. Kocamın da işleri kötüydü. Çalışmam gerekiyordu...
- İlk işiniz neydi?
- Gazeteci oldum. 22 yaşındaydım ve Tercüman'da çalışmaya başladım. İmzalı bir buçuk sayfa hazırlıyordum, kültür-sanat ve magazin ağırlıktaydı. Birkaç yıl orada, Haldun Taner, Melih Cevdet, Çetin Altan gibi değerli gazetecilerle çalıştım. Sonra kocamdan boşandım. Daha sonra Amerikalılar çok yüksek bir maaşla yanlarında çalışmamı istedi.
- İstihbaratta mı?
- United States Information Center'da çalışmamı istiyorlardı. Her gün Amerika'dan ne kadar kuvvetli, ne kadar güçlü olduklarına dair haberler geliyordu, biz bu haberleri Türkçeye çevirip Türk basınına yolluyorduk. Ancak altı ay dayanabildim. Mesela Türklerden 'natives' yani yerli olarak bahsediyorlardı! Bundan sonra Haldun Dormen ile evlendim ve Yeni Sabah'ta çalışmaya başladım.
- Yeni Sabah'ta birçok iş yaptınız...
- Patronum Hakkı Devrim'di. Orda diziaraştırma yapıyordum. Bir konu veriyorlardı ve ben onu takip ediyordum. Diyelim ki bir casus yakalanıyor; bir hafta boyunca mahkemesini takip edip, yazıyordum. Ayrıca o zamanlarda gazetelerde romanlar olurdu. Ben yabancı romanları Türkçe'ye çevirirdim. Arkası yarın gibi çıkardı. Daha sonra ikinci çocuğum Ömer'e hamile kalınca işten ayrıldım.
OYUNCU OLMAMI HALDUN İSTEMEDİ
- Ve tiyatro serüveniniz başladı...
- Kendimi tamamen tiyatroya verdim. Oyun tercüme edip, prodüksiyonda çalışıyordum.
- Sizin tiyatroya olan tutkunuz herkes tarafından bilinir. Peki gerçek manada oyuncu olmak istemediniz mi?
- Ben çok istiyordum ama Haldun istemedi. Bir yerlere gittiğimizde komik olduğum için konuşmayı benim yapmamı isterlerdi. Konuşma sonunda herkes Haldun'a döner ve niye tiyatro yapmadığımı sorarlardı.
- Kıskançlık mı vardı?
- Aynı evde iki insanın aynı mesleği yapmasını istemiyordu. Belki beni bir gece daha çok alkışlarlardı ve eve dönünce de kavga olurdu diye herhalde... Aramızda bu tür tatsızlıkların olmasını istemedi. Çok ünlü oyun yazarı Turgut Özakman ile ailece görüşüyorduk. Bir gün bana TRT'den bahsetti. Kendisi program dairesi başkanı seçilmişti. İstanbul'daki radyo evinde çalışmamı istiyordu. Böylece radyo oyunları yapmaya başladım. Oyun gibi eğitimler veriyorduk. Derken, Haldun'dan boşandım. Radyo tam bana göre bir işti. Canlı haber stüdyosu kurdum ve her gün Türkçe, Fransızca, İngilizce ve Almanca haber okutuyordum. Bu programım çok ses getirdi. Ama ben çok yorulmuştum.
- Televizyon dünyasına da girdiniz...
- 40 yıl önce TRT'nin genel müdürü beni Ankara'ya çağırdı. Televizyonculuğu öğrenmem için BBC'ye göndermek istediğini söyledi. BBC'de tüm bölümlerde staj yaptım, altı ay boyunca ders aldım. Döndüğümde Ankara'ya gittim ve İngiliz hocalarla birlikte ilk televizyon derslerini vermeye başladım. Artık Ankara'da yaşıyordum. Babamın yardımlarıyla otele yerleştim ve dokuz ay boyunca ders verdim. Ama çocuklarım İstanbul'daydı ve her hafta sonu uçakla onları görmeye geliyordum. Zorlandığım için istifa ettim.
- Yeniden iş arayışına mı girdiniz?
- Evet, İstanbul'a döndüğümde tam 40 yaşındaydım ve bir şeyler yapmalıydım. Hem iletişim hem tanıtım bana çok uygun geldi. Kalktım Akbank'a gittim. Yönetim kurulu başkanı ahbabımdı. Akbank'ın reklamını yapmak istiyordum. Kabul etti ve 'Sen onu yap tamam ama biz seni başka bir şey için istiyoruz. Benim 3 bin 500 çalışanım var; onlara bir şey söylediğimde anlamıyor, ağlıyor, kovulduklarını zannediyorlar. Benim adıma onlarla sen konuş istiyorum,' dedi. TRT'den en son aldığım maaş 1600 liraydı. Bana 2 bin lira teklif etti. Haftada üç gün gidecektim. O arada Selahattin Beyazıt da bir plak şirketi kuruyordu ve benden şirketin tanıtımını yapmamı istedi. O da 3 bin lira teklif etti. Kazancım 5 bin liraya çıkmıştı. Bu tekliflerden üç gün sonra da Ahmet Çapa'dan da bir iş teklifi daha aldım. O zamanlar Kervansaray'da çalışıyordu. Ve patronu İbrahim Doğudan'ın benimle görüşmek istediğini söyledi. Lokantalarını dış ülkelere tanıtmak için broşürler hazırlamış ve İngilizcelerinden şüpheliydi. Benim onları okumamı istedi. İşe aldığı şarkıcıları bile bana sormak istiyordu. Her çarşamba iki saat toplantı yapmamızı önerdi ve karşılığında bana 2 bin lira verecekti. Böylece halkla ilişkilere başladım.
İLİŞKİLİ HABERLER
Her 10 yılda bir hayatı değişti
Yayın tarihi: 22 Aralık 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/12/22/ct/haber,DF6AD33DF6CD48169064550A33A42E72.html
Tüm hakları saklıdır.